25 Aralık 2013 Çarşamba

Tarihimizde Nobel Fizik Ödülleri




1900 lü yıllardan günümüze kadar 108 çalışma Fizik Nobel Ödülüne layık görülmüştür.



Resimleri üzerine tıklayıp büyütebilirsiniz




21 Aralık 2013 Cumartesi

Fizik Olimpiyatları

     Günümüzde fizik, matematik, kimya, biyoloji gibi bilim dallarındaki gelişmeler, hızla eğitimin bazı aşamalarında yansıtılmalıdır. Bu gelişmelerin öğrenciler arasında yansıtılması kesinlikle kitlesel olamaz. Sadece az sayıda ve bu eğitimi alabilecek yetenekteki öğrencilere hitap etmelidir. Bilimdeki gelişmeleri takip edebilmek, öğrencilere katkıda bulunabilmek, nitelikli eğitim ve öğretim sürecini tamamlayabilmek için iyi yetiştirilmiş öğretmenlere, ilan edilmiş ve irade ile uygulanması gereken programın dışında bol kaynaklara ihtiyaç vardır. Bu kaynaklar öğrencilerin bilgi gereksinimlerini karşılamak ve gerekli bilgi düzeyine yükseltmek, gerekli metotlarla donatmak için kullanılabilir. Bu yöntemler geleneksel eğitim metotlarından oldukça farklıdır. Bu metotlar özellikle fizik olimpiyat sorularının çözümlerinde kullanılan metotlardır. Öğrencilerin fizik olimpiyatı hazırlıklarını yapabilmeleri için üniversite düzeyinde bilgilerle donanımlı olmaları gerekmektedir.Benim öğrencilere önerim;Matematiği iyi öğrenin düşünme tarzınıza yeni boyut kazandırın .  


          
  Bir fizikçi, bir biyolog ve bir kimyacı bir araya geldiklerinde aralarındaki müthiş işbirliğine rağmen sık sık bu bilimlerden hangisinin daha saygın konumda olduğunu tartışmaktadırlar. Fizikçiler kendi bilimlerinden daha önemli bir bilim olmadığından son derece emin insanlardır. Bunu kanıtlamak için DNA’nın yapısını fizikçilerin aydınlattığını, kimyanın kötü bir fizik olduğunu, ama fiziğin en kötüsünün biyoloji olduğunu savunurlar. Biyologlar ise fizikçilere teknisyen ve kimyacılara laborant olarak son derece büyük saygı duyduklarını söylerler. Kimyacılar ise fizik okumalarına rağmen, nedense kimyanın fizikten daha üstün olduğunu, kimya olmadan biyoloji de yapılamayacağını iddia ederler. Bu çok ciddi tartışmalar çok eskiye dayanmaktadır. Başlangıçta ne vardı: yumurta mı tavuk mu? Yumurta tavuk tartışmasında birisi ilk olarak dünyaya gelenin horoz olduğunu iddia etmiş. Kimyacıların, biyologların ve fizikçilerin tartışmaları da herhalde buna benzemektedir; çünkü bu tartışmalarda şu ana kadar matematikçileri hiç hesaba katmadık. Halbuki matematik doğayı açıklamak ve anlamak için ön koşuldur. Kendi işini seven insanlar arasındaki ortak payda, sanırız ki, diğer insanların yaptıklarına tüm tartışmalara rağmen saygı duymaktır. Bilim adamlarının aralarındaki tartışmalar sürüp gitsin, fizikçiler hala fikirlerinden ödün vermek istemiyor; ama her halde anlamaya başlamışlardır ki bu dünyada var olan ilişkiler sadece fizik yasalarıyla açıklanamaz. Biyologlar ne kadar ısrar ederlerse etsinler, fizikçilerin ve kimyacıların yardımı olmaksızın bu dünyayı açıklamanın mümkün olmayacağı anlaşılmıştır. Kimyacılar ise ne kadar inkar ederlerse etsinler fizik yasalarını bilmeden yeni malzemeler üretemezler ve biyoloji bilmeden, daha doğrusu canlının yapısını bilmeden bu yeni malzemeleri canlıya sunmak ya da canlılarda kullanmak için hiç bir şey yapamazlar. 

           Fizik doğadaki canlı olmayan maddenin yapısını, özelliklerini, değişmelerini ve etkileşmelerini inceleyen; doğadaki olayların işleyişlerine hükmeden en genel yasaları bulmakta ve onları insan için kullanmaktadır. Başka bir deyişle fizik, maddenin tüm hareketlerini ve bu hareketler ile ilgili tüm olayları, incelediği sistemlerin boyutlarına bağlı olmadan inceler. Bu sistemler temel tanecik, çekirdek, atom, molekül, yıldız ya da evren olabilir. Fiziğin geçerli olduğu sınırları çizmek çok zordur; zira yeni gelişmeler, teknolojideki ilerleme ve keşifler bu sınırları sürekli genişletmektedir. Yeni keşifler yeni fiziksel niceliklerin meydana gelmesine neden olur. Bu fiziksel büyüklükler arasında belirli bağıntılar, fizik yasaları şeklinde ortaya çıkar. Fizik yasaları çok sayıda deneysel gerçeklere dayanmaktadır. Her fizik yasası belirli sınırlar içinde geçerlidir. En geniş kapsamlı evrensel yasalar olan kütle-enerji, lineer momentum, açısal momentum korunum yasaları fiziğin temelini oluşturmaktadır. Fizik bilim olarak deneysel sonuçlara dayanmaktadır ve özünde deneysel bir bilimdir. Gözlemlerden ve deneylerden kaynaklanan bilgileri değerlendirerek, farklı ve yeni hipotezleri ya da teorileri her an ortaya atmak için hazırdır. Deneysel sonuçlar, sadece olaylara ve proseslere has olan sabitler ve fiziksel büyüklükler arasında belirli bir bağlantı kurulduğunda değerli olabilir. Fizikteki teoriler az sayıdaki prensiplerden yola çıkarak, çok sayıdaki olayı birleştirip açıklar. 
            Fizik, yeni, son derece zarif ve güçlü teoriler ortaya atarak bu teorileri birleştirir, incelediği objelerin en ince detaylarını ve niteliklerini büyük ölçüde açıklar, ayrıca o zamana kadar bilinmeyen olayları tahmin edip, deneylerle de bunu kanıtlar. Bunu yaparken fizik, matematikteki tüm bilgilere ve yöntemlere başvurmaktadır. Genelde her yeni fizik teorisinin çıkış amacı eski teorilerin açıklayamadığı gözlem sonuçlarını açıklamaktır. Eski teori kendi çizdiği sınırlar içinde gelişir, belirli olayları açıklayabilir. Açıklayamadığı deney sonuçları ortaya çıkar ise geçerliliğini yitirir, yeni bir teori ile bu olaylar açıklanmaya çalışılır. Örneğin Michelson-Morley deneyinin sonuçları ve kara cisim ışıması, klasik fizikte kabul edilen fizik ve felsefi fikirlerle bağdaşmadığı için İzafiyet Teorisi ve kuantum fiziği ortaya çıkmıştır. Bu fikirler şu anda bütün dünyada kabul edilen temel teoriler haline gelmişlerdir. İzafiyet Teorisi uzay ve zaman için yeni bir bakıştır, uzayın ve zamanın göreceli olduğunu öngörür. Kuantum fiziği ise yepyeni etkileşme mekanizmaları olduğunu, ölçülebilen değerlerin sadece belirli (discrete) değerler alacaklarını ayrıca maddenin tanecik ile dalga özelliklerinin birbirini tamamlayan özellikler olduğunu gösterir. Ayrıca bu teoriler; sadece sezgilerle hareket edilemeyeceğini, hayal edilemeyecek olayların bile matematik sayesinde ifade edilebileceğini göstermiştir. 
            Her yeni teoride temel felsefi ve fiziksel fikirler, idealleştirilmiş objeler, modeller, prensipler, temel denklemler, temel fiziksel sabitler, temel fizik korunum yasaları ve yeni terimler yer almaktadır. Yeni bir fizik teorisi, teorinin temelinde yatan deneyler ve bilinen tüm deneysel olaylarla kanıtlanmak zorundadır. Aynı zamanda yeni teori, eski teoriyi kendi sınırları içinde bir limit durumu gibi kapsamalıdır ve ne zaman nerede kullanıldığını göstermelidir. Yeni teori o zamana kadar bilinmeyen olayları ve yasaları tahmin edip, kendini kanıtlayacak ya da çürütecek yolları da göstermek zorundadır. En önemlisi de kuşkusuz yeni teorinin uygulama alanlarıdır: teknoloji, sanayi, günlük yaşam. Her teori geliştirmeye uygun ve açık olmalıdır. Kendisini geliştirmek için yol ve olanak bırakmayan teori, açıklayamadığı ilk deneyde geçerliliğini yitirir.


18 Aralık 2013 Çarşamba

Mars’a Yolculuk


Mars’a insan göndermeyi amaçlayan projeler arttıkça, Kızıl Gezegen’de yaşamayı hayal eden insanların sayısı da giderek artıyor. Bu hayali kovalayan projeler arasında yer alan ve Mars macerasını televizyon programına dönüştürmeyi amaçlayan Mars One, birkaç ay içinde tam 80 bin başvuru aldı.Şimdi ise
Mars’a gitmek için başvuran 200 bin kişinin üzerinde! Bunların  yüzde 80’i erkek. Yüzde 24’ü ABD, yüzde 10’u Hindistan, yüzde 6’sı Çin, yüzde 5’i Brezilya, yüzde 4’ü İngiltere’den başvurdu. Türkiye’nin oranı ise yüzde 1. Bu kişiler, kısa birer videoyla birlikte kendilerini tanıtıyor, Mars’a neden gitmek istediklerini ve ilgi alanlarını açıklıyor.



Hollanda merkezli Mars One şirketi, yaklaşık bir yıl önce Mars’ta koloni kurmayı ve bu macerayı bir televizyon şovuna çevirmeyi amaçlayan projesini duyurdu. Şirket, 2023’te gerçekleştirilecek geri dönüşü olmayan yolculuk için dört erkek ve dört kadının seçileceğini duyurdu.

Guardian'ın verdiği bilgiye göre, şirketin hiç de kolay olmayan projesi için sadece iki hafta içinde 80 bin kişi başvuru yaptı. Başvuruların, 120 ülkeden geldiği belirtildi.

Mars One, gönüllülerin ne roket biliminde ne de astronomide uzman olması gerektiğini belirtiyor. Gönüllülerde aranan iki özellik, en az 18 yaşında olmaları ve çelik gibi sinirlere sahip olmaları.

Şirket, Mars’a yapılacak yolculuk için ana eğitim ve uzay aracı inşasının 2016-2022 arasında gerçekleşeceğini açıklamış, baş edilmesi gereken en büyük sorunun ise yolculukta maruz kalınacak radyasyon olduğunu belirtmişti.

Ancak yolculuğun başarılı olması halinde on binlerce insan arasından seçilecek gönüllülerin karşılacağı çok sayıda başka sorun da var: Mars’ta temiz su yok, hava solunamıyor, gezegen radyasyon fırtınaları altında kurumuş durumda ve yüzey sıcaklığı pişmeniz için ideal.

NEDEN GİTMEK İSTİYORSUNUZ?
Mars One, bir hayal olmadığını açıkça ortaya koydukları projelerinde yer alacak gönüllülerin, verecekleri karardan emin olmalarını istiyor.

Amerika’da 38 dolar olan başvuru bedeliyle yolculuk için aday olabilirsiniz. Başvurunun ardından, ‘Neden Mars’a gitmek istediğiniz’ ve ‘Dünya’ya dönmeyecek olmanın nasıl bir his oluşturduğu’ gibi soruları cevaplıyorsunuz. Dahası, espri anlayışınızın nasıl olduğu da merak ediliyor.

Mars One’ın sağlık yetkilisi Norbert Kraft, “Seçeceğimiz insanlar belli bir özgemişe sahip olan insanlar olmayacak... Görevine en bağlı, en yaratıcı, dirençli ve motivasyonu yüksek insanları seçeceğiz” dedi.


14 Aralık 2013 Cumartesi

Fizik Nobeli


Higgs Parçacığının Kuramsal Olarak Keşfine Verildi.
Bilim dünyasının merakla beklediği 2013 Nobel Bilim Ödülleri Ekim ayının
başında açıklandı.



Yine üç ayrı bilimsel alandan araştırmacılar, hem insanlık için
uygulamaya dönük faydalar sağlayan hem de alanlarındaki temel bilimsel çalışmaların önünü açan araştırmalarından dolayı ödüllendirildi.
Bu yılki Nobel Fizik Ödülü parçacıkların nasıl kütle edindiğini açıklayan
kuramlarından dolayı François Englert ve Peter W. Higgs’e verildi.

Englert (çalışma arkadaşı müteveffa  Robert Brout ile birlikte) ve Higgs,
kuramı 1964 yılında birbirlerinden bağımsız olarak açıklamıştı.
2012’de İsviçre’nin Cenevre kenti yakınlarındaki CERN laboratuvarında
Higgs parçacığının keşfiyle bu kuramları 48 yıl sonra doğrulanmış oldu

5 Aralık 2013 Perşembe

Geceleyin gökyüzü neden karanlıktır?

Bu soru Olbers Paradoksu olarak bilinir. Bu soruyu Alman astronom Olbers (ondan önceleri de dile getirilmiştir) 1823 yılında ortaya attı. Olbers, uzaydaki yıldızların (ve galaksilerin) ortalama sıklığının ve bunların ortalama ışıma güçlerinin uzay ve zamanda sabit olduğu varsayımını yaptı. Bu varsayımlardan yola çıkarak yaptığı hesaplara göre galaksi merkezinde ölçülen ışık sınırsız bir biçimde artıyormuş gibi görünür. Uzak yıldızlardan gelen ışık yakın yıldızlar tarafından kesileceğinden (Genel Göreliliğe göre) bu tamamen doğru değildir. Ama yine de  her bakış yönünde eninde sonunda bir yıldız bulunacağından, gökyüzünün bir yıldız yüzeyi kadar parlak olması beklenir. Bu sonuç her noktaya uygulanabileceğinden her yerde uygulanabilir olmalıdır.

Bu tartışmaya rağmen geceleyin gökyüzünün son derece karanlık olduğu bir gerçektir. Bu konudaki olası çözümler ise şöyledir;

1. Evren gençtir ve yıldızlar henüz yalnızca 10 milyar yıldır ışık saçmaktadır.

2. Evrenin yaşı sonsuz olmakla birlikte termodinamik dengeden kaçınacak biçimde genişlemektedir. Eğer yıldızlar belirli bir zamandan beri parlıyorlarsa ışıkları henüz sonsuz uzaklıklardan ya da kesin söylemek gerekirse 10 milyar ışık yılından daha uzaklardan gelmek için yeterli zamanı bulamamışlardır. Diğer yandan eğer evren sonsuz yaşta olup genişlemekteyse, bu genişleme Doppler kayması nedeniyle evreni soğutuyor olmalıdır.



Kaynak: Evrenin Kısa Tarihi, Joseph Silk - TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları - 1997
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...