30 Ocak 2014 Perşembe

Evren’in şekli nedir?




Evren'e uzaydan bakma şansımız olsaydı, nasıl görünürdü? Bilim adamları, evrenin şeklini saptamak ve sonunun olup olmadığını öğrenmek için farklı ölçümler yaparak bu soruya cevap arıyor. Evren'in şekli nasıl ölçülebilir? Sonucu ne olur?

Evrenin geometrisi

Einstein’ın İzafiyet Teorisi’ne göre, “uzay, güçlü kütle çekimi nedeniyle kavislidir”. Yani evrenin yoğunluğu, evrenin geleceği kadar şeklini de belirler.
Bilim adamları evrenin “kritik yoğunluğunu” hesapladı. Kritik yoğunluk, evrenin genişleme hızını ölçmede kullanılan Hubble sabitinin karesi ile orantılı. Gerçek yoğunluk ile kritik yoğunluğun karşılaştırılması, bilim adamlarının evreni anlamasını kolaylaştırabilir.
Evren'in gerçek yoğunluğu kritik yoğunluktan daha az olursa, evrenin genişlemesini durdurmak mümkün olmaz, evren sonsuza kadar genişler. Bunun sonucunda da eyer şeklinde açık bir evren modeli oluşur.



Evren’in yoğunluğu kritik yoğunluktan fazla olursa, kapalı (sonlu) ve küresel bir evren modeli oluşur. Evren’in genişlemesi durursa, evren küçülür ve galaksiler birbirlerine daha yakın hareket etmeye başlar. Bu durum gerçekleşirse “Büyük Patlama’nın” tam tersi olan “Büyük Çöküş” başlar.
Evren’in yoğunluğu kritik yoğunluğa eşit olursa, evrenin bir kağıt gibi düz ve sonsuz olacağı düşünülmektedir.
Ölçümler, evrenin şeklinin düz olduğunu gösteriyor. Büyük Patlama’dan bugüne ışık hızı evrenin hacmini görmemizi sınırlandırmıştır. Evren'in yaşı yaklaşık olarak 13,8 milyar olduğundan bilim adamları ancak dünyanın 13,8 milyar ışık yılı uzağını görebilir.

Evren’in Ölçümü

Kozmolojiyi inceleyen bilim adamları, evrenin şeklini saptamak için onun yoğunluğunu ve genişliğini ölçmeye çalışmıştır.
20. yy başlarında astronom Edwin Hubble evrendeki galaksileri incelerken, onların Samanyolu’ndan uzaklaştığını gördü. Bunun üzerine evrenin genişlediğini duyurdu. Astronomlar, bu olaydan sonra süpernova ölçümlerine önem verdi.



Evren'in şeklini belirlemek amacıyla kullanılan diğer araçlar arka plan radyasyonunu ölçmeye çalıştı. NASA’nın büyük patlamadan geriye kalan kozmik mikrodalga arkaplan radyasyonunu ölçmek için uzaya yolladığı uydu Wilkinson Microwave Anisotropy Probe, evren açık mı kapalı mı sorusunu cevaplandırabilmek için kullanıldı.
Bilim adamları, 2013 yılında evrenin 0,4 hata payıyla Evren’in düz olduğunu duyurdu.
Kaynak: space.com

Melisa Çelebi 
  10/B 389


29 Ocak 2014 Çarşamba

Işıkla Düğüm Atmak


       Bristol, Glasgow, Southampton üniversitelerinden fizikçilerden oluşan bir ekip ışıkla düğüm atmayı başardılar. Bu araştırmada ışığın nasıl kontrol edildiğinin anlaşılması birçok alanda önemli  uygulamaları olan lazer teknolojisi için önem taşıyor.
              
                                          
        
       Bir ışık demetindeki ışığın hareketi ile nehirde akan suyun hareketi arasında önemli benzerlikler olduğunun altını çizen Bristol Üniversitesi’nden Dr. Mark Dennis, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Işık çoğunlukla lazerden veya meşale ateşinden çıkan ışık gibi düz bir çizgi üzerinde ilerlese de, aslında, optik girdap denen çizgiler oluşturarak daireler ve girdaplar çizerek de ilerler.”Dennis, bu optik girdaplar boyunca ışığın yoğunluğunun sıfır (karanlık) olduğunu ve her ne kadar biz göremesek de etrafımızdaki tüm ışıkların bu karanlık çizgilerle dolu olduğunu belirtiyor.
       Optik girdaplar, ışığın akışını yöneten hologramlarla oluşturulabilir. Bu araştırmada ekip, hologramları matematiksel düğüm teorisini kullanarak tasarladılar. Düğüm teorisi ayakkabı bağcığı ve halatta kullanılan düğümlerden esinlenerek geliştirilmiş bir soyut matematik dalı. Ekip, bu özel tasarlanmış hologramları kullanarak optik girdapların içinde düğümler oluşturdu.Deneylere liderlik eden Glasgow Üniversitesinden Prof. Miles Padgett, düğümlenmiş ışığın deneysel gösterimi için geliştirdikleri karmaşık hologram tasarımının, ileri optik kontrolün, gelecekteki lazer cihazlarında kullanılabileceğini gösterdiğini söyledi.
       2000 yılında Bristol Üniversitesi’nde optik girdaplar konusunda Prof. Sir Michael Berry’yle birlikte çalışmaya başlayan Dennis, düğümlenmiş girdapların çalışılmasını 1867 yılında Lord Kelvin’in atomları açıklamak için yaptığı araştırmalarla başlattığını ve yaptıkları işin tarihte yeni bir sayfa açtığını sözlerine ekledi.


                                                                                         Özge Aksakal 10/B 337

26 Ocak 2014 Pazar

DÜNYA’NIN EN MİNİK UÇAN ROBOTLARI--ROBOT ARILAR—


      Herkesin bildiği gibi arılar bal üretir. Sadece bal üretmekle de kalmaz, tozlaşmayı da sağlarlar. Arılar sayesinde birçok bitki, meyve ve sebze oluşur. Tozlaşma sayesinde oluşan ürünlerin yaklaşık 15 milyar dolara denk geldiği söyleniliyor. En başta bal olmak üzere havuç, salatalık, karpuz, kayısı, kahve vb. birçok tarımsal ürün olmayabilirdi arılar olmasaydı. Peki, şimdi varlar. Ama ya gelecekte…


      Koloni Çöküş Bozukluğu/ Sendromu’ nu hiç duydunuz mu? Son yıllarda ortaya çıkan bir sendrom bu. Şöyle tanımlanıyor: Kolonilerdeki işçi arıların, kraliçe arıyı ve bal peteği gözlerinde büyümeyi bekleyen larvaları arkalarında bırakarak, polen toplamak için kovandan ayrılıp bir daha geri dönmemeleridir. Bu şekilde kraliçe arı ve larvalar zamanla ölüyorlar.
     Arıların bu sendrom içinde olduklarını biliyoruz. Bize sağladıkları yararları da biliyoruz. ABD’nin Harvard ve Northeastern üniversitelerinden araştırmacılar Robert Wood, Radhika Nagpal ve Gu-Yeon Wei , robot arılar adı altında Dünya’nın en minik uçan robotlarını yaptılar.
      Bu robot arılar şimdilik 15 dk. süreyle rahatça uçabiliyorlar. Uzaktan kontrol edilebiliyor ve saniyede 120 kez kanat çırpabiliyorlar. Bu mekanik arıların kanatları seramikten, gövdeleri üst üste tutturulan katlanabilir levhalardan oluşan karbon fiber ve titanyumdan yapılmış, yapay kanat kasları piezoelektrik aküatör motoru ile hareket edebiliyor. BU yapay kanat kaslarını hareket ettiren piezoelektrik aküatör motoru sayesinde, ince seramik şeritler elektrik akımıyla sıkılaşarak robotların kanatlarını saniyede 120 kez çırpmasını sağlar. Çok ince elektrik kabloları kullanıldığı için 15 dk. havada kalıyorlar. Daha uzun süre uçabilmeleri için daha güçlü bir güz kaynağı ya da pil kullanılmaları gerekiyor ama bu onların hareketlerini kısıtlıyor.(Çünkü ağırlıklarını artırıyor.)


     Robot arıların en önemli görevi tarımsal alanlarda çiçekler arasında polen taşıyarak bitkileri tozlaştırmak. Fakat bu uçan minik robotlar için başka görevler de düşünülüyor. Sürüler halinde uçan robotlar arama ve kurtarma çalışmalarında, askeri gözetlemede, çevre kirliliğini ve hava olaylarını izlemede, özellikle zehirli ve tehlikeli kimyasal sızıntıları belirlemede, yerüstü haritalama, trafik izleme ve her türlü görüntüleme projesinde kullanılabilecek.
                                                                                                    BUKET SELEN GÜNDOĞDU
                                                                                                                       10/A              386

KAYNAK: TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi
Yıl:47   Sayı:554   Ocak 2014 sayısı



19 Ocak 2014 Pazar

Dünyanın Sesi



NASA uzay araştırmaları merkezi gezegenler, uyduları ve Güneş Sistemi gezegenlerinden gelen seslerin farklılığını kaydettiği seslerle ispatladı.  


  Dünya’nın dönerken çıkarttığı sesler NASA tarafından kaydedildi. Bilim adamları keşifte sınır tanımıyor. Gökyüzünün farklı katmanlarında, Dünya’nın dönerken çıkardığı seslerin yanısıra, yeryüzünden gönderilen, bir kısımının uzaylılar için gönderildiği tahmin edilen radyo sinyalleri de yer alıyor.

Uzaydan gelen bu sesler insan kulağının duyamayacağı türden bu nedenle sesler stüdyoda insanların duyabileceği frekansa dönüştürülmüş.

http://www.spacesounds.com/ space sounds navig


18 Ocak 2014 Cumartesi

Dünyanın En İyi 6 Yeraltı Bilim Laboratuvarı

 Evreni görüntülemek için astronomlar dünyada ve uzayda bulunan teleskopları kullanıyorlar. Bu sayede galaksileri, nebulaları, dış gezegenleri ve pek çok gök cismini görüntüleyebiliyorlar. Fakat, evrenin görünmez kuvvetleri, örneğin nötrinoları ve karanlık maddeyi görüntülemek için farklı bir yaklaşım izliyorlar, yeraltına gidiyorlar. Yeraltında bulunan gizli ve özel bilim laboratuvarlarını öğrenmek için bu yazımızı okuyabilirsiniz.


Yer altında olmak bilim adamlarına, Dünya’ya giren parçacıklardan gelen gürültüler veya kozmik ışınlardan gelen ve diğer arkaplan radyasyonundan koruma sağlıyor.
 
Ya da ye raltında eski madenleri değerlendirerek, nükleer yakıt üzerinde çalışıyor ya da tünellere parçacıklar hızlandırıcıları döşüyorlar .
 
Yeraltı Bilim Laboratuvarları iki kıtaya yayılıyor evrenin sırlarına ışık tutuyor. İşte yer altındaki en iyi bilim laboratuvarları :
1.Kanada Yeraltı Atom Enerjisi Araştırma Laboratuvarı
Nükleer yakıt elde etmek her zaman tehlikeli bir iş olsa da tıp teknolojileri ve başka teknolojiler için yararlı olması nedeniyle halen vazgeçilmez. Yeraltı Araştırma Laboratuvarı’ndan düşük geçirgenlikli kaya kütlesi içinde yakıtı depolamak için yöntemler deniyor.



Yerin 440 metre altında yer alan laboratuvar kayaların kazındıktan sonra nasıl şekil değiştirdiğini ve yer altı suyunda ne nükleer ürünler oluştuğunu gösteriyor. Deneyinde birinde 46 km ve 3,5 metre çapında kayada tünel açılarak deformasyon incelendi. Diğer bir deney ise tünelin nasıl kapatıcı olduğunu gözlemliyor.

2. Büyük Yeraltı Zenon Dedektörü
Güney Dakota’ da Blakc Hills’ in 1,6 km km arkasına gömülen dedektör karanlık madde deneyi yapıyor. Deneyin kalbinde ise 370 kg’lık sıvı zenon dedektörü parçacık tespiti için kullanılıyor.


İlk sonuçlar Ekim 2013’ de yayınlandı ve karanlık maddeye ilişkin hiçbir kanıt olmadığı söylendi. Deneyin yine de birkaç yıl daha devam edeceği belirtildi. Bilm insanları halen WIMP ile ışık ve elektron etkileşimi olduğunda dedektörde göreceklerini düşünüyorlar. WIMP zenon atomuna dokunduğunda dedektörlerde foton görülecek.



3. Gran Sasso Ulusal Laboratuvarı
1400 metre kayayla kaplı Gran Sasso Ulusal Laboratuvarı nötrinoların varlığını tespit etmeye adanmış bir bilim laboratuvarı. Laboratuvar L’Aquila ve Teramo arasındaki otoban tünelinin arkasında inşa edilmiş ve Roma’dan 120 km uzaklıkta.
Bu laboratuvarda daha önce yapılan testte parçacıkların ışıktan hızlı gittiği düşünülmüştü. Sonrasında ise fiber optik sistemde bir problem olduğu anlaşıldı.



4.MINOS
Minnesota’da bulunan yaşlı demir madeni evrendeki temel parçacıklar hakkın bilgi edinmek için mükemmel bir yer aslında. Yerin 800 metre altında nötrinolar ve karanlık madde için birkaç dedektör yerleştirilmiş durumda.


2011 yılında MINOS nötrino deneyinde bu bilimsel laboratuvar nötrinoların bir çeşitine varlığına dair bir kanıt buldu. Nötrinolar yüksüz ve nerdeyse kütlesiz parçacıklar ve üç türleri mevcut elektron, müon ve tau.Bu laboratuar müon nötrinolarının elektron nötrinolarına dönüştüğünü gözleyen iki laboratuvardan biri.

5. CERN
Dünya’nın en büyük ve en güçlü parçacık hızlandırıcısına sahip CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi anlamına gelen Fransızca Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire) yerin 175 metre altında bir seri halinde parçacık hızlandırıcılara sahip. 27 km uzunluğunda magnetize bir halka iki yönden ışın yollayarak parçacıkları inanılmaz bir şekilde ışık hızına yakın hızda çarpıştırıyor. Çarpışmalar bu manyetik halkanın etrafında bulunan dört detektöre yakın yerlerde yapılıyor. Son yıllarda tanrı parçacığı (Higgs) deneyi nedeniyle oldukça ilgi çeken yeraltı laboratuvarında binlerce bilim adamı çalışıyor. Evrenin nasıl oluştuğunu cevap arayan fizikçiler için CERN bir bilim tapınağı sayılabilir. Yeraltında bulunan kayalar sayesinde LHC 50 ila 100 metre arasında güvenle yalıtılıyor.




6. SNOLAB
Madencilerde aynı yeri paylaşan SNOLAB ( Sudbury Nötrino Gözlemevi) yerin 2 km altında Sudbury’deki Vale Creighton Madeni’nde çalışıyor. Kanada’da bulunan madende madenciler nikel çıkarırken, SNOLAB’taki bilim adamları astroparçacık fiziğiyle uğraşıyorlar.
Karanlık madde ve pek proje üzerinde çalışan laboratuvar deneylerini işte bu madende yapıyor. SNOLAB’ taki Picasso deneyinde WIMP(kütleyle zayıf etkileşim parçacığı) adı verilen karanlık madde parçacığı freon damlacıklar kullanılarak tespit edilmeye çalışıyor. Karanlık maddenin aslında evrenin % 22’lik bir kısmını oluşturduğu düşünülüyor. Geri kalan % 74’ü karanlık enerji iken , sadece % 4’ü maddeden oluşuyor. Şimdilik gözlemlediğimiz kısmı da zaten bu % 4 madde.
Yakında açılacak Kriyojenik Karanlık Madde Deneyi ile WIMP avlamak için germanyumdan katı hal dedektörü yapılacak.




https://cosming.com/News/Detay/0/212/_en








8 Ocak 2014 Çarşamba

Uzayda şu anda kaç kişi var?



Meraklıları için söyleyelim, uzayda şu anda kaç kişinin olduğunu bilmek mümkün. Nasıl mı?


Basit, “Uzayda şu anda kaç kişi var?” adlı siteye girip öğreniyorsunuz.
Bundan yaklaşık 53 yıl önce(12 Nisan 1961) Sovyetler Birliği vatandaşı Iuri Aleksèievitx Gagarin (Yuri Gagarin) uzaya gönderilen ilk insan oldu. O günden bu yana da Dünya dışına yolculuk kesintisiz devam etti. Ben bu yazıyı yazarken internet sitesine bakıyorum ve şu anda yörüngede 6 astronotun olduğunu görüyorum. Hepsi de Uluslararası Uzay İstasyonu’nda ikamet ediyorlar.


12 Nisan 1961’de Yuri Gagarin’in gerçekleştirdiği bu tarihi gezi anısına Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotların da katkılarıyla First Orbit adlı film çekilmiştir. Bu film gezegenimiz etrafında gezerken Yuri Gagarin’in karşılaştığı tahmin edilen görüntülere yeni bir bakış getiriyor. Görüntülere, Gagarin’in tarih yazdığı anlarda söylediklerini içeren bir ses kaydı da eşlik ediyor.

Kaynak: http://www.en.globaltalentnews.com/article.aspx?id=5405

6 Ocak 2014 Pazartesi

Hawking’den uzaylılar hakkında çarpıcı iddia!



Dünyanın en büyük fizikçisi Hawking’den uzaylılar hakkında çarpıcı iddiası ...
Belgesel kanalı Discovery Channel için hazırlanan bir programda konuşan Hawking, evrende 100 milyar galaksi, bu galaksilerin her birinde de 100 milyonlarca yıldız olduğunu söyledi. Bu şartlar altında sadece dünyada yaşam olduğunu düşünmenin imkânsız olduğunu savunan Hawking, “Benim matematiksel beynime göre, bu rakamlar bile uzaylıların varlığını gayet rasyonel kılıyor. Esas soru, uzaylıların neye benzediğini çözebilmek” dedi. Bu zeki yaşam formlarının insanlık için tehdit oluşturabileceğini söyleyen Hawking, bu canlılarla irtibata geçmenin yıkıcı sonuçları olabileceğini vurguladı. Uzaylıların dünyaya yapabileceği olası bir ziyareti kaşif Christoph Colomb’un Amerika’yı keşfine benzeten evrenbilimci, “İşin sonu, Amerikan yerlileri için pek iyi sonuçlanmamıştı” dedi.


Ünlü fizikçi Stephen Hawking, yaptığı açıklamada  uzaylıların “neredeyse” kesin olarak var olduğunu belirtirken evrende 100 milyarın üzerinde galaksi olduğunu söyledi. Her galakside yüzlerce yıldız bulunduğunu dile getiren Hawking bu kadar büyük bir evrende yalnızca dünya üzerinde yaşam olduğunu düşünmenin pek mantıklı olmayacağını açıkladı.

1 Ocak 2014 Çarşamba

“Bilim 21. Yüzyılı Nasıl Değişitirecek” Prof. Michio Kaku



Prof. Kaku, “Bugün nasıl elektrik her yerdeyse, gelecekte de akıl her yerde olacak. Eğer genetik onarım mekanizmalarını kullanırsak, eskiyen hücreleri tamir edebiliriz” diyor.



 “Bundan 100 sene öncesini düşünün. Büyük büyükbabalarımızın ortalama yaşam süresi 49 yıldı. Onlar için en uzun mesafeli iletişim yolu, balkondan bağırmaktı. Atlı arabalarla yolculuk yaparlardı. Eğer bu insanlar bugün bizi cep telefonları ile konuşurken, Facebook’ta yazışırken veya uçağa binerken görseler, büyücü olduğumuzu düşünürlerdi.” Bu sözler, dünyaca ünlü ABD’li fizikçi ve fütürist Prof. Michio Kaku’ya ait. Princeton İleri Araştırmalar Enstitüsü ziyaretçi profesörü ve Amerikan Fizik Topluluğu Kurulu üyesi Prof. Dr. Michio Kaku, geçtiğimiz günlerde Koç Üniversitesi’nde düzenlenen “Bilim 21. Yüzyılı Nasıl Değişitirecek” başlıklı konferans için İstanbul’daydı. ABD’ye göç etmiş Japon bir aileden gelen Kaku’nun rol modeli, Albert Einstein olmuş. “Bilim bizi özgür kılar” diyen Kaku, ekonomik refahın iki temel unsurunun bilim ve eğitim olduğunu söylüyor. Prof. Kaku, dünyanın önde gelen 300 bilim adamı ile konuşmuş. Tüm bu bilgilere, kendi fizik deneyimini de ekleyip, 2100 yılı için bir vizyon oluşturmuş. Bu vizyona göre, zaman içinde yolculuk, hafıza kaydı; beynin yedeklenmesi; rüya paylaşımı teorik olarak mümkün. Hatta sonsuz yaşam bile, fizik kurallarına aykırı değil.
TÜRKİYE ÖN PLANDA OLACAK


Prof. Kaku, Türkiye gibi ülkelerin, yarının şekillenmesinde ön planda olacağını söylüyor. Gelişmiş ülkelerde, altyapıdan teknolojiye bir çok alanda eski sistemlerin mevcut olduğunu söyleyen Prof. Kaku, gelişen ülkelerde ise tüm sistemin yeni ve dijital olduğuna dikkat çekiyor. Kaku, şu yorumları yapıyor: “Türkiye herşeyi ileri teknoloji ile inşaa ediyor. Batı ülkelerinin gelişimi nesiller sürdü. Oysa Çin, tek bir nesilde gelişimini gerçekleştirdi. İnternet sayesinde, teknoloji transferi hızlı bir şekilde gerçekleşebiliyor. Bu da, gelişen ekonomilere, öne geçmek için inanılmaz zaman kazandırıyor. Türkiye’nin bir diğer gücü de teknolojiyi iyi kullanan genç nüfusa sahip olması.”
ELEKTRİK GİBİ  HERDE YER AKIL OLACAK
“2100 yılının en önemli gelişmesi, her zaman her yerde olabilme özelliği olacak. Bugün nasıl elektrik her yerdeyse, gelecekte de akıl her yerde olacak. Bugün duvarlarda, zeminde, tavanda elektrik var. Gelecekte, akıl etrafımızda gördüğümüz her bir nesnede olacak. Nesneler akıllı olacak. Zaten bugün birçoğu bu durumda. Çocuklarımıza, sadece konuşarak veya düşünerek, nesneleri nasıl harekete geçirebileceklerini öğreteceğiz. Çocuklarımız herşeyin canlı olduğuna inanacak.”
TRAFİK KAZASI KAVRAMI HAYATIMIZDAN ÇIKACAK
“Sabah uyandığımızda, kontakt lenslerimizi takıp, dünyada neler olup bittiğini öğrenebileceğiz. Sinemadan, habere, sanal gerçeklikten, karşınızda duran insanın biyografisine kadar, ihtiyacımız olan her türlü bilgi, internete bağlı olan bu lenslerde mevcut olacak. Örneğin biri sizinle Çince konuşurken, kontakt lensleriniz bunu sizin anladığınız dile çevirecek. Sadece düşünerek, otomobilinizi çağıracaksınız. Otomobil gitmek istediğiniz yere, kendi kendine gidecek. Kendi kendine hareket edebilecek araçlarla trafiğin tıkanması ve trafik kazası gibi kavramlar da hayatımızdan tamamen çıkacak.”
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...