16 Şubat 2014 Pazar

IŞINLANMA (KUANTUM DOLANIKLIK & KUANTUM IŞINLAMA)


Işınlanma ile ilgili mitleri az çok bilirsiniz. Genellikle bu tarz mitler iki şekildedir. Birincisi ”uzaylıların ışınlanması ve galaksiler arası yolculuk” etmesi gibi fantastik senaryolardır. Diğeri ise biraz daha makul ve oldukça masum görünen ”Bilim insanları ışınlanmayı buldu!” gibi söylemlerdir. 

Kuantum Fiziği, Bilim Dünyasında köklü bir değişiklik yapmıştır. Birçok heyecan verici konu (örneğin ışınlanma) Klasik Fiziğe göre mümkün değildi ve Modern Fiziğe kıyasla oldukça sığdı. Kuantum Fiziği bu anlamda devrim niteliği taşımaktaydı. Prensip olarak bir yerden diğer bir yere ışınlanmanın en önemli avantajı zamandan tasarruftur. Yani bu durumda ışınlanma konusunda bizim için en önemli kısım hızdır. Söz konusu hız olunca Fizikte aklımıza ilk gelen ışık hızıdır.



Aslında evrendeki her şeyin (hatta evren bile) özü enerjidir. Madde dediğimiz şey aslında enerjinin yoğunlaşmış halidir. Daha önceki yazımızda da değindiğimiz gibi madde ile enerji arasındaki en temel fark kütledir. Bizler ve diğer nesneler madde olduğuna göre bizlerin alabileceği maksimum hız miktarı kütlemizin ölçüsü kadardır. Einstein’ın ünlü E=mc^2 formülünde enerji ve madde birbirine dönüşebilmektedir. Işınlanma adı altında yapılan projelerde ise bir nesneyi (maddeyi) enerji formuna çevirip bir yerden başka bir yere aktarıp tekrardan enerji formundan madde formuna dönüşüm yapmak istenmiştir. Aslında Işınlanma dediğimiz olay kabaca budur.

Her ne kadar ışınlanma kolay gibi görünse de aslında işler bu kadarla beraber kalmıyor. Çünkü madde formundan enerjiye ve tekrardan enerjinin maddeye dönüşmesini sağlamak için işin içerisine ”Kuantum Fiziği” girmektedir. Enerjiye verebileceğimiz en temel örneklerden biri ışıktır.

15 Şubat 2014 Cumartesi

Mars Hakkında


Mars hakkında cevap bulunması istenen yığınla soru işareti vardı. Ancak Viking–1 uzay aracının dünyaya gönderdiği görüntüler analiz edildiğinde, Cydonia adı verilen bölgede yer alan şekil, NASA yetkililerini hiç beklemedikleri bir durumun içine soktıu.
Eski NASA çalışanı Gregory Moleenar'a göre Mars'ın koşulları akıllı varlıkların yaşamasına uygun değil: “NASA’nın ‘yüze’ yönelik ilk açıklaması, bunun sadece güneş ışınlarının yaptığı bir yanılma olduğuydu. Kimse Mars’ın yüzeyinde devasa bir insan yüzü oyulmuş olacağına inanmamıştı. Böyle bir şeyi kim yapmış olabilirdi? Ayrıca Mars bildiğimiz kadarıyla akıllı canlıları barındırabilecek yaşam koşullarına sahip değildi. Bu yüzden NASA ilk başta bu olasılığı ele almadı. İnsan yüzünü içeren görüntüye 'Head' yani kafa ismi verildi.”

NASA arşivlerin girme yetkisi bulunan Moleenar ise araştırmalarına devam etti ve aynı bölgeyi başka uyduların görüntüleyip görüntülemediğini kontrol etmek için arşivlere baktı. Moleenar, “NASA ilk başta yok demişti ama biz arşivlerde bulduk. İkinci görüntülerde ilkinden çok daha belirgin bir şekilde insan yüzü görülüyordu. Hatta gözlerde göz bebekleri, ağızda ise dişler belli oluyordu. Bunu gördüğümüzde çok etkilendik.”
NASA yapt
ığı bir açıklamada, “insan yüzüne benzeyen şeklin yer aldığı fotoğrafın,  Viking-1’in başka bir açıdan aynı bölgenin tekrar çektiği bir görüntüsü olduğunu ve bu görüntüde aslında hiçbir şey olmadığını” savundu. NASA’nın sunduğu görüntüde, yüz yerine dağınık bir kum tepesi görülüyordu.

                                                                                                
                                                                http://www.ntvmsnbc.com/id/25369047/     
     Yüsra Döner


6 Şubat 2014 Perşembe

Dokunmatik Ekranlar Nasıl Çalışır?

Son zamanlarda sıkça kullandığımız dokunmatik ekranlar aslında 1940 lı yıllara dayanıyor. Evet, doğru okudunuz. O yıllarda özel bazı laboratuarlarda ilk örnekleri geliştirilen bu teknoloji ticari olarak 20. yüzyılın sonlarına doğru sunulmaya başlamıştır.
Bazı Dokunmatik Ekran Panellerini İncelersek;
Rezistif dokunmatik panel
Kapasitif dokunmatik panel
Kızılötesi dokunmatik panel
Bu panel çeşitlerimizin özellikleri nelerdir? Nerelerde kullanılır, bunlara değinecek olursak;

Rezistif Dokunmatik Panel

Bir iletkenin direnci boyuyla orantılı olarak değişir,en temel mantığı budur.
Normalde bu tabakalar arasında şeffaf ayıraç sayesinde hava vardır ve buda yüzeylerin temasını önler.
Dokunma işleminin algılanması için, öncelikle üst kaplamadaki iletken yüzey ve alttaki dirençli kaplamanın bir şekilde birbiriyle temas etmesi gerekir.
Dokunulan yüzeyle birlikte toplam 6 tabakadan oluşur. Çalışma mantığı ; ekrana dokunduğunuzda bu iki yüzey dokunulan noktada birleşerek akımda değişiklik yaratıyor. Böylece nereye dokunulduğu anlaşılmış oluyor.
Buradan alınan veri kontrolcüde işlenerek ekrana yansıtılıyor. Biraz daha açarsak,yüzeyin x-y koordinatları olduğunu varsayıp dokunulan yüzeyde 5v luk bir gerilim geçerken siz bu yüzeye hangi x uzaklığında dokunduysanız bunun y değerinde oluşan değişiklikle koordinatları belirlenir. Bu işlemler çok kısa bir sürede
gerçekleşir.
Bu panel tipi su toz gibi dış etkenlerden etkilenmez dayanıklıdır.
Ancak daha fazla kuvvet uygulamanız gerekir ve buda hassas çalışmayı zorlaştırır.


Dokunmatik Ekranlar Nasıl Çalışır?

Kapasitif Dokunmatik Panel

Çalışma prensibinde ekranın 4 tarafından da gerilim uygulanır ve ekran yüzeyinde elektrostatik alan oluşturulur.
Ekrana yük depolayabilen bir iletken temas ettirildiğinde bu elektrostatik alanda oluşan değişimi algılayan bir osilatör vardır. Osilatörlerden toplanan veriler işlem birimine gönderilir. Buradan koordinat verisi haline çevrilerek sisteme aktarılır.
Bu sistem başta yeni nesil cep telefonları olmak üzere pos sistemleri ve LCD ler gibi birçok cihazda kullanılmaktadır.
Rezistif ekranla göre daha hassastır buda daha fazla enerji harcamasına yol açar.
Parmakla temas sağlamanız gerekir ve rezistif ekranlara göre maliyetlidir.



Kızılötesi Dokunmatik Panel

Aslında bu sistemler arasından en basit görüneni kızılötesi dokunmatik paneldir. Çalışma prensibi kolaydır
Nasıl mı?
Kızılötesi ışık demetleri ekranın bir tarafından diğer tarafına gönderilir, ekranların kenarlarında bulunan kızıl ötesi LED'ler ve foto algılayıcılar sürekli ışık demetinin bütünlüğünü kontrol eder.Işık geliyorsa sisteme 1 gelmiyorsa 0 komutunu gönderir. Tüm eksenlerde aynı işlemler tekrarlanır, böylece iki eksende koordinatlar duyargalarla belirlenmiş olur.


Onat GÖKMEN 10/B 308

3 Şubat 2014 Pazartesi

Fizik Basit Bir Bilim

Fiziğin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlar varoluşundan beri nesnelerin hareketini, değişimlerini ve varoluşunu açıklamaya çalışmıştır. Antik dönemde bu sadece felsefe ile yapılıyordu. İşte bu “Kuramsal Fizik” böyle doğmuştur. Daha sonraki dönemlerde ise insanlar deney ve gözlem yaparak, olayları açıklamaya çalışmıştır. Bu ise “Deneysel Fizik”tir.



Benim kişisel görüşüm şudur ki, fizik bilimi diğer bütün bilimleri kapsayan, diğer bilimler için de temel bir bilimdir . Fizik bilimini uygulayamayan bir Nörobiyolog ’un işinde pek de başarılı olması beklenemez. Çünkü fizik ,doğanın kendisidir ve eğer bu evrende yaşıyorsak fizik kuralları yaptığımız her şeye  karışacak demektir. Fizik böylesinde önemli ve kapsamlı bir bilim iken, pek çok kişi için fizik dersi bir kâbustur ancak fiziği sıkıcı yapan felsefi ve kuramsal kısmının pek çok zaman es geçilmesinin yanında modern fiziğin öğretilmemesidir. . Lisede okuyan bir öğrenciye fizik biliminin kapsamını sorsanız genellikle size milattan önce bulunmuş fizik kurallarını kapsayan bir kaç konuyu söyleyecektir ancak gerçek fizik tam olarak bu değildir. Gerçek fizik bilimi doğadaki her türlü var oluşu, her türlü eylemi ve olayı açıklamaya çalışan pozitif bir bilimdir. Yani daha pratik konuşacak olursak fizik bilimi bir gezegenin hareketini de açıklarken, atom çekirdeğinden daha küçük olan kuantumların hareketini ve diğer süreçlere etkisini de yine fizik bilimi açıklar. Aslında fizik bilimi  kendi kapsamının dışında diğer bütün bilimleri de tek başına açıklayabilen önemli bir bilimdir. Yazımın başında da bahsettiğim gibi  bir bilim insanı mutlaka fizik bilmelidir.


Fiziğin bir diğer güzel yanı ise  kuramsal fiziktedir. Pek çok kuramsal fizikçi için bir kalem, bir kağıt ve bir de pergel yeterlidir. Hata pek çok zaman bunların hepsi gereksizdir. Sadece düşünerek bile kuramsal fizikçi olabilirsiniz. Fizik, ne diğer bilimler gibi laboratuvar ister ne de başka bir şey.İşte fiziğin en güzel kısmı budur .



Buna tarihten örnek verecek olursak Kemâlüddîn el-Fârîsî k
ırınım olaylarını açıklamak için pek çok deney ve gözlem yapmıştır. Bunun yanında ünlü felsefeci Descartes Kemâlüddîn el-Fârîsî’nin deneyler ile ulaştığı sonuçlara sadece düşünerek, hiçbir deney yapmadan ulaşmıştır.
Aynı şekilde günümüze daha yakın bir örnek vermek gerekirse Albert Einstein’dan örnek verebiliriz. Kendisi hiç laboratuvara girmemiştir. Hatta ünlü izafiyet kuramını oluşturmaya sadece şu soru ile başlamıştır. “Işık hızında ilerlerken aynaya baksaydım ne görürdüm?”
İşte aslında fizik bu kadar basit bir bilim. Sizden tek istediği düşünmeniz!
Kutay Acar


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...