MUTLU YILLAR!
Sayfalar
30 Aralık 2013 Pazartesi
25 Aralık 2013 Çarşamba
Tarihimizde Nobel Fizik Ödülleri
1900 lü yıllardan günümüze kadar 108 çalışma Fizik Nobel Ödülüne layık görülmüştür.
Resimleri üzerine tıklayıp büyütebilirsiniz
21 Aralık 2013 Cumartesi
Fizik Olimpiyatları
Günümüzde fizik, matematik, kimya, biyoloji gibi bilim dallarındaki gelişmeler,
hızla eğitimin bazı aşamalarında yansıtılmalıdır. Bu gelişmelerin öğrenciler
arasında yansıtılması kesinlikle kitlesel olamaz. Sadece az sayıda ve bu
eğitimi alabilecek yetenekteki öğrencilere hitap etmelidir. Bilimdeki
gelişmeleri takip edebilmek, öğrencilere katkıda bulunabilmek, nitelikli eğitim
ve öğretim sürecini tamamlayabilmek için iyi yetiştirilmiş öğretmenlere, ilan
edilmiş ve irade ile uygulanması gereken programın dışında bol kaynaklara
ihtiyaç vardır. Bu kaynaklar öğrencilerin bilgi gereksinimlerini karşılamak ve
gerekli bilgi düzeyine yükseltmek, gerekli metotlarla donatmak için
kullanılabilir. Bu yöntemler geleneksel eğitim metotlarından oldukça farklıdır.
Bu metotlar özellikle fizik olimpiyat sorularının çözümlerinde kullanılan
metotlardır. Öğrencilerin fizik olimpiyatı hazırlıklarını yapabilmeleri için
üniversite düzeyinde bilgilerle donanımlı olmaları gerekmektedir.Benim öğrencilere önerim;Matematiği iyi öğrenin düşünme tarzınıza yeni boyut kazandırın .
Bir fizikçi, bir biyolog ve bir kimyacı bir araya geldiklerinde aralarındaki
müthiş işbirliğine rağmen sık sık bu bilimlerden hangisinin daha saygın konumda
olduğunu tartışmaktadırlar. Fizikçiler kendi bilimlerinden daha önemli bir
bilim olmadığından son derece emin insanlardır. Bunu kanıtlamak için DNA’nın
yapısını fizikçilerin aydınlattığını, kimyanın kötü bir fizik olduğunu, ama
fiziğin en kötüsünün biyoloji olduğunu savunurlar. Biyologlar ise fizikçilere
teknisyen ve kimyacılara laborant olarak son derece büyük saygı duyduklarını
söylerler. Kimyacılar ise fizik okumalarına rağmen, nedense kimyanın fizikten
daha üstün olduğunu, kimya olmadan biyoloji de yapılamayacağını iddia ederler.
Bu çok ciddi tartışmalar çok eskiye dayanmaktadır. Başlangıçta ne vardı:
yumurta mı tavuk mu? Yumurta tavuk tartışmasında birisi ilk olarak dünyaya
gelenin horoz olduğunu iddia etmiş. Kimyacıların, biyologların ve fizikçilerin
tartışmaları da herhalde buna benzemektedir; çünkü bu tartışmalarda şu ana
kadar matematikçileri hiç hesaba katmadık. Halbuki matematik doğayı açıklamak
ve anlamak için ön koşuldur. Kendi işini seven insanlar arasındaki ortak payda, sanırız ki, diğer insanların
yaptıklarına tüm tartışmalara rağmen saygı duymaktır. Bilim adamlarının
aralarındaki tartışmalar sürüp gitsin, fizikçiler hala fikirlerinden ödün
vermek istemiyor; ama her halde anlamaya başlamışlardır ki bu dünyada var olan
ilişkiler sadece fizik yasalarıyla açıklanamaz. Biyologlar ne kadar ısrar
ederlerse etsinler, fizikçilerin ve kimyacıların yardımı olmaksızın bu dünyayı
açıklamanın mümkün olmayacağı anlaşılmıştır. Kimyacılar ise ne kadar inkar
ederlerse etsinler fizik yasalarını bilmeden yeni malzemeler üretemezler ve
biyoloji bilmeden, daha doğrusu canlının yapısını bilmeden bu yeni malzemeleri
canlıya sunmak ya da canlılarda kullanmak için hiç bir şey yapamazlar.
Fizik doğadaki canlı olmayan maddenin yapısını, özelliklerini, değişmelerini ve etkileşmelerini inceleyen; doğadaki olayların işleyişlerine hükmeden en genel yasaları bulmakta ve onları insan için kullanmaktadır. Başka bir deyişle fizik, maddenin tüm hareketlerini ve bu hareketler ile ilgili tüm olayları, incelediği sistemlerin boyutlarına bağlı olmadan inceler. Bu sistemler temel tanecik, çekirdek, atom, molekül, yıldız ya da evren olabilir. Fiziğin geçerli olduğu sınırları çizmek çok zordur; zira yeni gelişmeler, teknolojideki ilerleme ve keşifler bu sınırları sürekli genişletmektedir. Yeni keşifler yeni fiziksel niceliklerin meydana gelmesine neden olur. Bu fiziksel büyüklükler arasında belirli bağıntılar, fizik yasaları şeklinde ortaya çıkar. Fizik yasaları çok sayıda deneysel gerçeklere dayanmaktadır. Her fizik yasası belirli sınırlar içinde geçerlidir. En geniş kapsamlı evrensel yasalar olan kütle-enerji, lineer momentum, açısal momentum korunum yasaları fiziğin temelini oluşturmaktadır. Fizik bilim olarak deneysel sonuçlara dayanmaktadır ve özünde deneysel bir bilimdir. Gözlemlerden ve deneylerden kaynaklanan bilgileri değerlendirerek, farklı ve yeni hipotezleri ya da teorileri her an ortaya atmak için hazırdır. Deneysel sonuçlar, sadece olaylara ve proseslere has olan sabitler ve fiziksel büyüklükler arasında belirli bir bağlantı kurulduğunda değerli olabilir. Fizikteki teoriler az sayıdaki prensiplerden yola çıkarak, çok sayıdaki olayı birleştirip açıklar.
Fizik, yeni, son derece zarif ve güçlü teoriler ortaya atarak bu teorileri
birleştirir, incelediği objelerin en ince detaylarını ve niteliklerini büyük
ölçüde açıklar, ayrıca o zamana kadar bilinmeyen olayları tahmin edip,
deneylerle de bunu kanıtlar. Bunu yaparken fizik, matematikteki tüm bilgilere
ve yöntemlere başvurmaktadır. Genelde her yeni fizik teorisinin çıkış amacı
eski teorilerin açıklayamadığı gözlem sonuçlarını açıklamaktır. Eski teori
kendi çizdiği sınırlar içinde gelişir, belirli olayları açıklayabilir.
Açıklayamadığı deney sonuçları ortaya çıkar ise geçerliliğini yitirir, yeni bir
teori ile bu olaylar açıklanmaya çalışılır. Örneğin Michelson-Morley deneyinin
sonuçları ve kara cisim ışıması, klasik fizikte kabul edilen fizik ve felsefi
fikirlerle bağdaşmadığı için İzafiyet Teorisi ve kuantum fiziği ortaya
çıkmıştır. Bu fikirler şu anda bütün dünyada kabul edilen temel teoriler haline
gelmişlerdir. İzafiyet Teorisi uzay ve zaman için yeni bir bakıştır, uzayın ve
zamanın göreceli olduğunu öngörür. Kuantum fiziği ise yepyeni etkileşme
mekanizmaları olduğunu, ölçülebilen değerlerin sadece belirli (discrete)
değerler alacaklarını ayrıca maddenin tanecik ile dalga özelliklerinin
birbirini tamamlayan özellikler olduğunu gösterir. Ayrıca bu teoriler; sadece
sezgilerle hareket edilemeyeceğini, hayal edilemeyecek olayların bile matematik
sayesinde ifade edilebileceğini göstermiştir.
Her yeni teoride temel felsefi ve fiziksel fikirler, idealleştirilmiş objeler,
modeller, prensipler, temel denklemler, temel fiziksel sabitler, temel fizik
korunum yasaları ve yeni terimler yer almaktadır. Yeni bir fizik teorisi,
teorinin temelinde yatan deneyler ve bilinen tüm deneysel olaylarla kanıtlanmak
zorundadır. Aynı zamanda yeni teori, eski teoriyi kendi sınırları içinde bir
limit durumu gibi kapsamalıdır ve ne zaman nerede kullanıldığını göstermelidir.
Yeni teori o zamana kadar bilinmeyen olayları ve yasaları tahmin edip, kendini
kanıtlayacak ya da çürütecek yolları da göstermek zorundadır. En önemlisi de
kuşkusuz yeni teorinin uygulama alanlarıdır: teknoloji, sanayi, günlük yaşam.
Her teori geliştirmeye uygun ve açık olmalıdır. Kendisini geliştirmek için yol
ve olanak bırakmayan teori, açıklayamadığı ilk deneyde geçerliliğini yitirir.
18 Aralık 2013 Çarşamba
Mars’a Yolculuk
Mars’a insan göndermeyi amaçlayan projeler arttıkça, Kızıl Gezegen’de yaşamayı hayal eden insanların sayısı da giderek artıyor. Bu hayali kovalayan projeler arasında yer alan ve Mars macerasını televizyon programına dönüştürmeyi amaçlayan Mars One, birkaç ay içinde tam 80 bin başvuru aldı.Şimdi ise Mars’a gitmek için başvuran 200 bin kişinin üzerinde! Bunların yüzde 80’i erkek. Yüzde 24’ü ABD, yüzde 10’u Hindistan, yüzde 6’sı Çin, yüzde 5’i Brezilya, yüzde 4’ü İngiltere’den başvurdu. Türkiye’nin oranı ise yüzde 1. Bu kişiler, kısa birer videoyla birlikte kendilerini tanıtıyor, Mars’a neden gitmek istediklerini ve ilgi alanlarını açıklıyor.
Hollanda merkezli Mars One şirketi, yaklaşık bir yıl önce Mars’ta koloni kurmayı ve bu macerayı bir televizyon şovuna çevirmeyi amaçlayan projesini duyurdu. Şirket, 2023’te gerçekleştirilecek geri dönüşü olmayan yolculuk için dört erkek ve dört kadının seçileceğini duyurdu.
Guardian'ın verdiği bilgiye göre, şirketin hiç de kolay olmayan projesi için sadece iki hafta içinde 80 bin kişi başvuru yaptı. Başvuruların, 120 ülkeden geldiği belirtildi.
Mars One, gönüllülerin ne roket biliminde ne de astronomide uzman olması gerektiğini belirtiyor. Gönüllülerde aranan iki özellik, en az 18 yaşında olmaları ve çelik gibi sinirlere sahip olmaları.
Şirket, Mars’a yapılacak yolculuk için ana eğitim ve uzay aracı inşasının 2016-2022 arasında gerçekleşeceğini açıklamış, baş edilmesi gereken en büyük sorunun ise yolculukta maruz kalınacak radyasyon olduğunu belirtmişti.
Ancak yolculuğun başarılı olması halinde on binlerce insan arasından seçilecek gönüllülerin karşılacağı çok sayıda başka sorun da var: Mars’ta temiz su yok, hava solunamıyor, gezegen radyasyon fırtınaları altında kurumuş durumda ve yüzey sıcaklığı pişmeniz için ideal.
NEDEN GİTMEK İSTİYORSUNUZ?
Mars One, bir hayal olmadığını açıkça ortaya koydukları projelerinde yer alacak gönüllülerin, verecekleri karardan emin olmalarını istiyor.
Amerika’da 38 dolar olan başvuru bedeliyle yolculuk için aday olabilirsiniz. Başvurunun ardından, ‘Neden Mars’a gitmek istediğiniz’ ve ‘Dünya’ya dönmeyecek olmanın nasıl bir his oluşturduğu’ gibi soruları cevaplıyorsunuz. Dahası, espri anlayışınızın nasıl olduğu da merak ediliyor.
Mars One’ın sağlık yetkilisi Norbert Kraft, “Seçeceğimiz insanlar belli bir özgemişe sahip olan insanlar olmayacak... Görevine en bağlı, en yaratıcı, dirençli ve motivasyonu yüksek insanları seçeceğiz” dedi.
14 Aralık 2013 Cumartesi
Fizik Nobeli
Higgs
Parçacığının Kuramsal
Olarak Keşfine
Verildi.
Bilim
dünyasının merakla beklediği 2013
Nobel Bilim Ödülleri Ekim ayının
başında
açıklandı.
Yine üç
ayrı bilimsel alandan araştırmacılar,
hem insanlık için
uygulamaya
dönük faydalar sağlayan
hem de alanlarındaki temel
bilimsel çalışmaların önünü açan
araştırmalarından dolayı ödüllendirildi.
Bu yılki
Nobel Fizik Ödülü parçacıkların nasıl
kütle edindiğini açıklayan
kuramlarından
dolayı François Englert ve Peter
W. Higgs’e verildi.
Englert
(çalışma arkadaşı müteveffa Robert
Brout ile birlikte) ve Higgs,
kuramı
1964 yılında birbirlerinden bağımsız
olarak açıklamıştı.
2012’de
İsviçre’nin Cenevre kenti yakınlarındaki
CERN laboratuvarında
Higgs
parçacığının keşfiyle bu
kuramları 48 yıl sonra
doğrulanmış oldu
5 Aralık 2013 Perşembe
Geceleyin gökyüzü neden karanlıktır?
Bu soru Olbers
Paradoksu olarak bilinir. Bu soruyu Alman astronom Olbers (ondan önceleri de
dile getirilmiştir) 1823 yılında ortaya attı. Olbers, uzaydaki yıldızların (ve
galaksilerin) ortalama sıklığının ve bunların ortalama ışıma güçlerinin uzay ve
zamanda sabit olduğu varsayımını yaptı. Bu varsayımlardan yola çıkarak yaptığı
hesaplara göre galaksi merkezinde ölçülen ışık sınırsız bir biçimde artıyormuş
gibi görünür. Uzak yıldızlardan gelen ışık yakın yıldızlar tarafından
kesileceğinden (Genel Göreliliğe göre) bu tamamen doğru değildir. Ama yine
de her bakış yönünde eninde sonunda bir yıldız bulunacağından, gökyüzünün
bir yıldız yüzeyi kadar parlak olması beklenir. Bu sonuç her noktaya
uygulanabileceğinden her yerde uygulanabilir olmalıdır.
Bu tartışmaya rağmen geceleyin gökyüzünün son derece karanlık olduğu bir
gerçektir. Bu konudaki olası çözümler ise şöyledir;
1. Evren gençtir ve yıldızlar henüz yalnızca 10 milyar yıldır ışık saçmaktadır.
2. Evrenin yaşı sonsuz olmakla birlikte termodinamik dengeden kaçınacak biçimde genişlemektedir. Eğer yıldızlar belirli bir zamandan beri parlıyorlarsa ışıkları henüz sonsuz uzaklıklardan ya da kesin söylemek gerekirse 10 milyar ışık yılından daha uzaklardan gelmek için yeterli zamanı bulamamışlardır. Diğer yandan eğer evren sonsuz yaşta olup genişlemekteyse, bu genişleme Doppler kayması nedeniyle evreni soğutuyor olmalıdır.
Kaynak: Evrenin Kısa Tarihi, Joseph Silk - TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları - 1997
1. Evren gençtir ve yıldızlar henüz yalnızca 10 milyar yıldır ışık saçmaktadır.
2. Evrenin yaşı sonsuz olmakla birlikte termodinamik dengeden kaçınacak biçimde genişlemektedir. Eğer yıldızlar belirli bir zamandan beri parlıyorlarsa ışıkları henüz sonsuz uzaklıklardan ya da kesin söylemek gerekirse 10 milyar ışık yılından daha uzaklardan gelmek için yeterli zamanı bulamamışlardır. Diğer yandan eğer evren sonsuz yaşta olup genişlemekteyse, bu genişleme Doppler kayması nedeniyle evreni soğutuyor olmalıdır.
Kaynak: Evrenin Kısa Tarihi, Joseph Silk - TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları - 1997
30 Kasım 2013 Cumartesi
Kuyruklu Yıldız Dünya'ya Yaklaşıyor
Türkiye'nin en iyi teleskopları ve teknik birikime sahip olan Antalya
Bakırlıtepe'deki TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi'nde bu yaklaşma an be an takip
edilecek.
ISON Kuyruklu Yıldızı,gökbilimcileri de
heyecandırmış durumda.Çünkü bu durum ilk kez olacak ve yüzyılın olayı da
deniliyor bazı çevreler tarafından.Yüzyılın olayı Türkiye'den de takip edilecek
Türkiye'nin en iyi teleskopları ve
teknik birikime sahip olan Antalya Bakırlıtepe'deki TÜBİTAK Ulusal
Gözlemevi'nde bu yaklaşma an be an takip edilecek.
Kuyruklu yıldızın Güneş'e bu kadar
yakın olması ile ilgili açıklamalarda bulunan TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi'nden Dr.
Tuncay Özışık açıklamalarda bulundu.
Yıldız Bilimsel adı C/2012 S1 olan
kuyruklu yıldız, Rusya'daki, International Scientific Optical Network (ISON)
adlı bilimsel araştırma kuruluşu tarafından keşfedildiği için ISON kuyruklu
yıldızı adıyla anılıyor.
Dünya tehlikede olmayacak.
http://en.wikipedia.org/wiki/C/2012_S1
25 Kasım 2013 Pazartesi
NASA'nın Uzay Aracı Mars Yolunda
Mars gezegeninin atmosferini inceleyecek NASA'ya ait
Opportunity ve Curiosity adlı gezginci robotlara destek görevi yapacak Mars
Atmosphere and Volatile Evolution (MAVEN) uzay aracı ABD'nin Cape Canaveral
Üssü'nden başarıyla fırlatıldı.
MAVEN uzay aracının Türkiye saatiyle 20.28'de
gerçekleştirilen fırlatılışı NASA TV'den canlı olarak yayımlandı. Uzay aracı
fırlatıldıktan 4 dakika sonra roketten ayrılarak Mars'a doğru yolculuğuna
başladı.
Mars atmosferinde incelemelerde bulunacak MAVEN
uzay aracı bir zamanlar Dünya'ya benzer bir atmoseri olduğu sanılan Mars'ın
şimdiki durumuna gelmesine geçmişte hangi olayın neden olduğunun anlaşılmasına
yardımcı olacak. Bilim adamlarına göre, bir zamanlar sıvı halde su barındırabilecek
ölçüde kalın bir atmosfere sahip olan Mars, geçmişte meydana gelen bir olayın
ardından şimdiki soğuk çöl görünümüne büründü ve atmosfer kalınlığı da Dünya
atmosferinin yüzde birine indi.
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'nın Mars'a
gönderdiği 10. araç olan 671 milyon dolar değerindeki MAVEN, üzerindeki
algılayıcılar aracılığıyla seyahati sırasında uzay ortamı ölçümleri yapacak ve
5 deney gerçekleştirecek.
Uzay aracının yapacağı ölçümler ve denemeler
sırasında elde edilen bulguların, gelecekteki uzay görevlerinin maliyetini
azaltması ve roketlerin daha az bekleme süresi kullanarak fırlatılmasına olanak
sağlaması öngörülüyor.
Mars yörügesinde görev yapan NASA ve Avrupa Uzay
Ajansına (ESA) ait 3 aktif uzay aracına katılacak MAVEN, Mars yüzeyinde görev
yapan NASA'ya ait Curiosity ve Opportunity isimli gezginci robotlarla Dünya
arasında veri iletim noktası oluşturarak gezginci robotlarla Dünya arasındaki
iletişim sistemlerine destek görevi yapacak.
Mars yörüngesinde aktif olarak çalışan 3 uzay
aracı, NASA'ya ait Mars Yörünge Kaşifi ve Mars Odyssey ile ESA'ya ait Mars
Express uydularından oluşuyor.
24 Kasım 2013 Pazar
22 Kasım 2013 Cuma
GEMİLER NEDEN SUDA BATMAZ ?
Bir gemi suya indirildiğinde altında kalan suyu yanlara doğru iter. Yani bir miktar suyun yer değiştirmesine neden olur. Su da gemiyi yukarı doğru iter.
Bu itme kuvveti geminin yerini değiştirdiği suyun ağırlığı kadar olur. Bunun yanı sıra geminin yoğunluğu da önemlidir. Çünkü bir cismin suyun üstünde kalması ya da batması yoğunluğuna bağlıdır. Gemiler çok ağır taşıtlardır. Ancak toplam yoğunlukları suyun yoğunluğundan az olacak biçimde tasarlanırlar. Bunun için iç kısımlarında büyük boşluklar bırakılır. Bu boşluklar havayla dolduğundan ve havanın yoğunluğu neredeyse sıfıra yakın olduğundan gemilerin yoğunluğu düşürülmüş olur. Böylece gemi batmadan suyun üstünde kalır.
Örneğin bir yük gemisi henüz boş olduğunda suya batan kısmı çok azdır. Dolu olduğundaysa büyük bir hacmi suya batar. Çünkü geminin taşıdığı yük arttıkça yoğunluğu ve dolayısıyla suya batan kısmı artar. Ancak her geminin belirli bir yük taşıma yeterliği vardır. Bu yeterliğin üzerine çıkılırsa gemi batar. Bazı gemilerin alt bölümleri geminin suya batabilecek kısmının sınırını göstermek için üst bölümden farklı bir renge boyanır. Böylece geminin aşırı yüklenip yüklenmediği kolayca anlaşılır. Bunun dışında gemiler su aldıklarında da batar. Çünkü bu durumda hava dolu kısımlar suyla dolar ve yoğunluk birden artar.
Mustafa Demir
20 Kasım 2013 Çarşamba
TIMETABLE
Geniş özelliklere sahip modern bir ders programı uygulaması.
Timetable okul ve üniversite hayatını yönetmek için üretilmiş fonksiyonel bir uygulamadır.
Timetable okul ve üniversite hayatını yönetmek için üretilmiş fonksiyonel bir uygulamadır.
Ödevlerinden sınavlara bütün görevlerini Timetable’a kaydedebilirsin.
Sadece bir kez girmen yeterli,çünkü Timetable bütün Android cihazlarınla
eşleşebilir.
Telefonunun sesini kısmayı sıklıkla unutur musun? Hiç önemli değil, bu
uygulama ders süresince otomatik olarak telefonunun sesini kısar.
HIZLI BAKIŞ
- Türkçe dil desteği
- Tüm cihazlar arasında veri eşitleme
- Telefonlar ve tabletler için iyi duruma getirildi
- Aydınlık ve karanlık tema mevcut
- Derslerini, görevlerini ve tatillerini kolayca kaydet
- Çizelgeni ister liste ister ızgara biçimde görüntüle
- Çizelgende ve görevlerinde arama yap
- Opsiyonel iki, üç yada dört hafta döngüsü
- Her ders ve görev için bir tane 4×1 widget
- Her biri için bir yeniden boyutlandırılabilir widget (en az 2×2)
- Her biri için kilit ekranında widget (Android 4.2)
- Dersler ve yarının görevleri için bildirimler
- Ders süresince telefonu sessize alma
- Dashclock uzantısı
- Tüm cihazlar arasında veri eşitleme
- Telefonlar ve tabletler için iyi duruma getirildi
- Aydınlık ve karanlık tema mevcut
- Derslerini, görevlerini ve tatillerini kolayca kaydet
- Çizelgeni ister liste ister ızgara biçimde görüntüle
- Çizelgende ve görevlerinde arama yap
- Opsiyonel iki, üç yada dört hafta döngüsü
- Her ders ve görev için bir tane 4×1 widget
- Her biri için bir yeniden boyutlandırılabilir widget (en az 2×2)
- Her biri için kilit ekranında widget (Android 4.2)
- Dersler ve yarının görevleri için bildirimler
- Ders süresince telefonu sessize alma
- Dashclock uzantısı
TIMETABLE ÖZELLIKLERI
§
Günlük,haftalık hatta saatlik olarak ders
ekleyebilirsiniz
§
ders saatleri,teneffüslerin kaç dakika olduğu
§
haftalık olarak derslerin izlenebilir olması
§
yapılacak olan işler ve görevlerin takibi
§
tüm cihazlar arasında veri eşitleme
§
telefonlar ve tabletler için
§
aydınlık ve karanlık tema mevcut
§
derslerini, görevlerini ve tatillerini kolayca
kaydet
§
çizelgeni ister liste ister ızgara biçimde
görüntüle
§
çizelgende ve görevlerinde arama yap
§
opsiyonel iki, üç yada dört hafta döngüsü
§
her ders ve görev için bir tane 4×1 widget
§
her biri için bir yeniden boyutlandırılabilir
widget (en az 2×2)
§
her biri için kilit ekranında widget (Android 4.2)
§
dersler ve yarının görevleri için bildirimler
§
ders süresince telefonu sessize alma
§
dashclock uzantısı
gibi pek çok güzel özelliği
barındırıyor.yazan abimiz çok çekmiş ki böyle bir uygulama yazmış diye
düşünüyorum çünkü fazlasıyla detaylı bir uygulama öğrenim hayatınız boyunca
kullanabilirsiniz ve verilerinizi google gmail
hesabınızı sekronize edebilirsiniz böylelikle her yerden bu bilgilere de
ulaşabilirsiniz.
bu şık widgetimiz sayesinde uygulamaya
giriş yapmadan haftanın 2 gününe ait ders programını görebilirsiniz. her 24
saatte bir sonraki günün ders programı gösterilmektedir.
16 Kasım 2013 Cumartesi
Zihin Haritası Yöntemi
Not almak, planlama yapmak yada fikir üretmek için en iyi yol, liste
şeklinde uzun uzun yazmak gibi görünüyordu…
Ta ki insan beyni üzerinde yapılan
çalışmalar bizim yazımızın da konusunu oluşturan zihin haritası yöntemini
ortaya çıkarıncaya dek!
Yazının devamını okumadan şimdiden renkli kalemlerinizi ve hayal gücünüzü hazır duruma getirmenizi öneriyorum. Çünkü, bu yöntemi kullanmayan insanların yaptığından farklı olarak, beynimizin iki tarafını da aktif duruma geçirmek için çalışmalar yapacağız. Nesneleri (olguları) simgeleyen yazı karakterlerinin ötesine geçip, onları canlandıracak ve böylece sağ beynimizin çalışma performansını artırmaya çalışacağız.
14 Kasım 2013 Perşembe
Güneş’teki dev patlama
Güneş'te gerçekleşen devasa
bir patlama ve ardından oluşan kanyon benzeri yüzey şekli eşine az rastlanan
görüntüler oluşturdu.
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'nın Güneş Dinamikleri Gözlemevi (SDO), 29
Eylül'de Güneş'in binlerce derece sıcaklıktaki plazma atmosferi (korona)'da
gerçekleşen bir patlamayı
görüntüledi. Uzaya doğru yükselen materyalin geride bıraktığı manyetik yağmurun
altında yaklaşık 321 bin kilometre uzunluğunda ateşten bir kanyon oluştu. Akkor
halindeki hareketli kanyonun, patlamanın açığa çıkardığı solar materyalle aynı
yönde uzadığı ve yayıldığı görüldü.
ABD'nin Maryland eyaletinde yer alan NASA Goddard Uzay Uçuş
Merkezi'ndeki bilim insanları, SDO'nun gönderdiği verileri kullanarak
Güneş'teki bu inanılmaz büyüklükteki olayın görüntülerini elde etti ve dün
yayınladı.
Samanyolu galaksisindeki bilinen yaklaşık 200 milyar
yıldızdan biri olan Güneş, aslında ateşten değil plazma adı verilen bir yapıdan
oluşuyor. Son derece sıcak olan parçacıkların buharlaşması sonucu gazlar ve
manyetik alanlar meydana geliyor. Bu sıcak gazlar, çevresine ısı ve ışık
şeklinde radyasyon yayıyor.
SDO'nun elde ettiği veriler ışığında bilim insanları
Güneş'in hareketlerini ve Dünya'ya olan etkilerini daha iyi anlamaya çalışıyor.
2010 Şubat'ında uzaya fırlatılan SDO uzay aracının 5 yıl boyunca NASA'nın Güneş
araştırmalarında kullanılması planlanıyor.
Büşra Yargıcı
11 Kasım 2013 Pazartesi
Bilim Kafeleri Yeni Öğrenme Kapıları Açıyor
Bilim dünyasının
zor konuları üniversitelerden dışarıya taşıyor ve günlük hayatta uğrak yerimiz
kafeleri bilim kafeleri haline getiriyor. Her daim arkadaşlarımızla gittiğimiz
barlar, restoranlar artık yemeğin yanında bilimsel sohbetlerin de gerçekleştiği
bir ortama dönüşme yolunda ilerliyor.
Meyve suyunuzu sipariş ederken hiç içindeki maddelerin kimyasal özelliklerini merak ettiniz mi? Peki tostunuzu yerken çenenizin ekmek üzerindeki basıncını ve kaslarınızın kasılması esnasındaki biyolojik çalışma ilkelerini düşündünüz mü? Bilim kafeleri bu ve bunun gibi soruların yanıtlarını bulmanızda size yardım edebilir.
27 yaşında bir grafik tasarımcısı olan Sean Walsh bilim
kafelerinden bahsederken şu sözleri kullanıyor “Biz sadece öğrenmek ve
karşılaştığımız her ne varsa anlamak istiyoruz, bunu yaparken de sosyalleşip
iyi vakit geçiriyoruz.” Bilim kafeleri Amerika’da çok sayıda şehre yayılmış
durumda ve hala yayılmaya devam ediyor.
5 Kasım 2013 Salı
Plazma Hoparlörü
Size öncelikle şunu belirtmeliyim ki,
bahsedeceğimiz plazma hoparlörin evlerimizde bulunan plazma TV’ lerin
hoparlörleriyle alakası yok.
Bu hoparlöre plazma hoparlörünün
denilmesinin nedeni, havadaki elektronların plazma yapısına geçerek ritmik bir
şekilde titreşmesiyle oluşan sesler bütünü üretmesinden dolayıdır.
Bu ilginç hoparlörün nasıl çalıştığına
bakmadan önce size bunu daha iyi anlatabilmem için birkaç teknik bilgi vermem
gerekli. Bunlardan ilki plazma ne olduğunu açıklamak olacak.
Plazma nedir?
2 Kasım 2013 Cumartesi
Bana..........Gerekli!
“Bana radyoaktif atıkları işlemek için güvenli ve
tehlikesiz bir yöntem gerekli."
Dame Sue Ion, Kraliyet Mühendislik Akademisi Araştırmacısı / Londra
Imparatorluk Koleji Ziyaretçi Profesörü
Kullanılmış nükleer yakıt ve
nükleer atıklardaki uzun ömürlü radyoaktif bileşenlerin zırhlanması, depolanması ve korunması önemli bir sorundur.
Parçacık hızlandırıcılarının ve nükleer fiziğin getirdiği yeni
teknolojiler bir yanıt olabilir: Parçacık demetleriyle bunları daha kolay
atılabilir ve hatta geri dönüştürülebilir
kısa ömürlü ve güvenli maddelere, kelimenin tam anlamıyla, dönüştürmek mümkün olabilir.
30 Ekim 2013 Çarşamba
Bilinen 786 dış gezegenin interaktif haritası
XKCD,
Samanyolu Gökadamızda yer alan, keşfedilmiş 786 dış gezegeni gösteren bir
infografik yayınlamıştı. Bunlar, Güneş yörüngesinde ve diğerleri de kendi
güneşlerinin yörüngelerinde dönen gezegenler. Planetary Habitability Laboratory
(gezegen yaşanabilirlik laboratuvarı), Lane Harrison'ın kodlamalarının da
yardımıyla bu haritanın interaktif bir versiyonunu yayınladı.
İnteraktif haritada 786 dış gezegen yer
alıyor. Fakat dış gezegen ansiklopedisi bugün
778 dış gezegen olduğunu belirtiriyor. Peki neden farklı? Bu, astronomların
diğer bilimadamları ile aralarındaki gezegen tanımlamasına dair fikir
ayrılığından kaynaklanıyor.
Şimdilik bu farkı çok da önemsememek
gerekiyor. zira her geçen ay yeni dış gezegenler bulunmaya devam ediyor ve
geçtiğimiz yıllarda yapılan hesaplamalara göre gökadamızda 100 milyarın
üzerinde gezegen olabilir. Yani daha keşfedeceğimiz çok gezegen var.
İnteraktif haritadaki herhangi bir gezegenin
üzerine geldiğinizde, bu gezegenin hangi yıl keşfedildiğini, atmosfer yapısını
ve Dünya'ya oranla çapını öğrenebiliyorsunuz.
Bu interaktif haritaya buradan ulaşarak siz de inceleyebilirsiniz.
28 Ekim 2013 Pazartesi
AYLA ARAMIZDAKİ MESAFE BÜYÜYOR
Tek uydumuz olan ay, bizden
gittikçe uzaklaşıyor. Zaman geçtikçe dahada uzaklaşıp çok küçük boyutlarda
göreceğiz ayı.
Yılda 3.8 cm uzaklaşan ay bir gün
yörüngemizden çıkacak ve uydusuz kalacağız. peki yörüngemizden çıkarsa ne olur?
Apollo misyonuyla Ay'a giden ve
21 Temmuz 1969'da Ay'ın yüzeyine 100 aynadan oluşan bir panel bırakan ünlü
astronotlar Buzz Aldrin ve Neil Armstrong, Ay'la Dünya arasındaki mesafenin
kesin olarak ölçülmesini sağladılar.
Teksas'ta bulunan McDonald
Gözlemevi'nden, her gün, aynı saatte, dakikasını aksatmadan, Ay'ın yüzeyindeki
bu aynalı panele bir lazer ışını gönderiliyor. Panelin aynaları tarafından
yeniden Dünya'ya yanstılan lazer ışını, gözlemevindeki teleskop ve hassas ölçüm
aletleri tarafından yakalanıp, Dünya ile Ay arasındaki mesafe ölçülüyor. 40
yıldan beri, her gün, aynı saatte yapılan ölçüm, Ay'ın Dünya'dan yavaş yavaş
ama hiç durmadan uzaklaştığını ortaya koyuyor.
Peki uzaklaşırsa ne olur?
Bir kere dünyada hayat olmaz.
Bu kuvvet olmazsa (yani ay
olmazsa) sürtünme kuvveti kalkacağı için dünya daha hızlı dönmeye
başlayacaktır. Böylece bir gün 24 saat değil yaklaşık 8 saat olacaktır.
Şimdiden bir çoğumuz, geçmişe
göre, günlerin daha çabuk geçtiğinden, 24 saatin bize yetmediğinden yakınıp
duruyoruz. Belki de bizde, böyle bir algılama yaratıyor olabilir.
Hızlı dönen Dünyamız ekvatordan
başlamak üzere atmosferini kaybetmeye başlayacaktır. Dünyanın ekvatordaki
çizgisel hızı fazla olduğundan buradaki cisimler merkezkaç kuvvetten dolayı
daha hafif oluyorlar. Dünya hızlı dönmeye başlayınca Dünyanın çekim kuvvetini
aşan moleküller atmosferi bir bir terk edecekler. Ekvatorda oluşan alçak basınçtan
dolayı kutuplardan buraya doğru şiddetli rüzgarlar esmeye başlayacak. Bu
rüzgarlar, Dünya, atmosferini tamamen kaybedinceye kadar devam edecek.
Dünya atmosferini kaybetmese
dahi Dünyanın hızlı dönmesi rüzgarların hızlarını etkileyecektir. Örneğin Jüpiter
bir tam dönüşünü 10 saatte tamamladığı için üzerinde yaklaşık 150 -300 km/h hızında
kasırgalar gözlenmektedir. Dünyamızda da bu hızda fırtına ve kasırgalar
oluşacak bu ise hayatı kötü şekilde etkileyecektir.
Diğer bir etki ise mevsimlerin
oluşumunda gözlemlenecektir. Mevsimler, Dünyanın düşey ekseniyle yaptığı 23
derecelik açı sonucunda oluşmaktadır. Ay olmasaydı veya olmasa bu durumda bu
açı 23 değil 90 derece olacaktı. Bunun sonucunda kutuplar ekvatorla yer
değiştirecek ve böylece kutuplar ekvator kadar sıcak, ekvatorda kutuplar kadar
soğuk olacaktı. Tabi bu sıcaklık değişimleri çok hızlı gerçekleşeceğinden bir
anda dondurucu soğuklar bir anda ise 100 ºC"ye varan kavurucu, öldürücü
sıcaklar insan yaşamını yada genel anlamda yaşamı olumsuz olarak etkileyecek.
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/
http://www.haber3.com/ay-her-yil-dunyadan-4-cm-kadar-uzaklasiyor,-yani...-104714y.htm
EYÜP PAYAS
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/
http://www.haber3.com/ay-her-yil-dunyadan-4-cm-kadar-uzaklasiyor,-yani...-104714y.htm
EYÜP PAYAS
27 Ekim 2013 Pazar
ANTARTİKADA HİÇ KAR TUTMAYAN YER
Burası McMurdo boğazının
batısında Victoria topraklarında yer alan: “Dry Valley” yani Kuru Vadidir. Bu
bölge dünyanın en kuru ve en kurak bölümü olarak biliniyor. Kuru vadiyi daha da
ilginç halen getiren nokta, vadinin uçsuz bucaksız bir kum çölü olması, çevrede
mumyalanmış fok cesetlerinin bulunması ve saatte 300 km’yi aşan Karabatık
rüzgarları. Bu vadide yerler rüzgarın oluşturduğu seramik şekilleri ile kaplı
ve diğer bir ilginç nokta kayaların şekillerinin rüzgarın etkisiyle hep bir
çanak şekline dönüşmüş olması.
Kuru Vadide saatte 300 km’yi
aşan Karabatık rüzgarlar sayesinde vadiye hiç kar düşmüyor ve burası dünyanın
en kuru yeri olarak adlandırılıyor. Kuru Vadiyi daha da gizemli yapan şey, hiç
bir zaman yağmur veya kar düşmeyen çölün üstünde nasıl bir göl oluştuğu. Bilim
adamları bu suyun yerin derinliklerinden geldiğini düşünüyor ve burada başka
bir canlının yaşayıp yaşamadığı konusunda araştırmalarını sürdürüyor.
KAAN ÇİMEN
25 Ekim 2013 Cuma
Dünyanın Manyetik Alanı
Yaşadığımız yerin yaklaşık 3.200 kilometre
kadar altında, dünyanın eriyik çekirdeğinde olan bitenler, biz farkında olmasak
da, hayatımızın her gününe tesir ediyor. Burada; yaklaşık 5.700°C 'deki, çoğunlukla
sıvı demirden oluşan ve ayın hacminin üçte ikisine yakın büyüklüğe sahip olan
devasa okyanus, görünmez bir kuvvetin oluşumunun sorumlusu: Dünyanın manyetik
alanı. Jeodinamoyu göz önünde bulunduran kurama göre; sıvı demirin hareketi
sonucu bir elektrik akımı oluşur ve bu akım manyetik alanların oluşumuna
sebebiyet verir. Yüklü metal parçacıklar manyetik alanlardan geçerek devamlı ve
döngüsel bir elektrik akımı yaratır. Çekirdekteki sıvı metalin daimi hareketine
bağlı olarak bir miktar manyetik alan oluşur ve bu alan çekirdekte yeni akımlar
oluşturur. Bu akımlar ise daha fazla manyetik alana sebep olarak geri beslemeli
bir döngü yaratır.
Manyetizma, mıknatısın uyguladığı
çekici ve itici güç ile hepimize tanıdık olan bir olgudur. Elektrikle bir araya
geldiğinde ise günümüz teknolojisinin en temel ögelerinden biri haline gelir.
Elektrik santrallerinden klasik tip televizyonlara kadar hemen her teknolojinin
temelini oluşturur. Örneğin, bilgisayar sisteminin önemli bir parçası olan
sabit disklerin temel çalışma prensibi, sabit disklerin manyetik materyallerden
oluşmuş plaklarına bilgi depolamak üzerine kuruludur. Aslında, Dünya'nın
kendisi de devasa bir mıknatıs özelliği gösterir. Aynı yer çekimi kuvveti gibi,
pek de farkında olmadığımız fakat yaşamımızı genel anlamda etkiyen başka bir
kuvvet ise manyetik alan kuvvetidir.
Dünya'nın çekirdeğinde oluşan manyetizma,
şematik olarak, Güney Kutbu yakınlarında Dünya'dan çıkar ve gezegeninin
etrafını dolaşarak Kuzey Kutbu yakınlarından tekrar çekirdeğe döner. Coğrafik
ve manyetik kutuplar yakın olsa da aynı yerde değildir. Ayrıca manyetik
kutuplar, Dünya'nın manyetik alanındaki değişimle birlikte yer değiştirirler.
Verilere göre manyetik kutuplar, yirminci yüzyılın başlarında yılda 9 km yer değiştirirken son
yıllarda artan ivmesiyle yer değişimini yılda yaklaşık 41 km 'ye çıkarmış bulunuyor.
Manyetik alan Dünya'nın koruyucu güç
tabakasıdır. Aynı kapalı bir alanın sağladığı koruyuculuk gibi, manyetik alan
da Dünya'yı uzaydaki olumsuz hava koşulları ve radyasyondan korur. Galaksiler
boyu esebilen radyasyon rüzgarlarının çoğu yıldız patlamalarından yayılan ve
Dünya'ya zarar verebilecek parçacıklardan oluşur. Kaldı ki bunun için çok uzağa
gitmemize gerek yoktur; hali hazırda koca bir termonükleer fırın olan Güneş de
patlamalar esnasında yüksek miktarda tehlikeli madde salınımına yol açar. Her
birkaç saatte bir Dünya, Güneş'in çok sayıda yüklü parçacık püskürtmesiyle
oluşan rüzgarlara maruz kalır. Bu olaya güneş rüzgarları (solar wind) da denir.
Manyetizma sayesinde yüklü parçacıklardan oluşan rüzgarların etkinliği
bastırılır; bu parçacıkların, Dünya'ya zarar vermeden, Dünya'nın çevresinden
akması sağlanır. Bu akış esnasında oluşan enerji, Kuzey ve Güney Işıkları
(aurora borealis) olarak belirli zamanlarda Dünya'da gözlemlenebilir hale
gelir.
Yüklü parçacıklar, aynı bir metal telden
geçen akım gibi manyetik alan çizgileri boyunca hareket eder. Güneş de Dünya'ya
benzer ve çoğunlukla hidrojenden oluşan bir atmosfere sahiptir. Güneş, sahip
olduğu yüksek ısının sağladığı enerjinin yardımıyla, solar sisteme manyetik
alanı boyunca yüksek hızda ve yüklü parçacıklar yayar. Bu solar rüzgarlar
Dünya'nın manyetik alanına etkiyerek manyetik alan çizgilerinin şekil
değiştirmesine sebep olur. Manyetik etkileşim sonucu, Dünya'nın Güneş'e bakan
yüzündeki manyetik açıdan güçlenen alan manyetosfer (magnetosfer); aksi yöndeki
ve manyetik olarak yoğunluğu azalmış alan ise manyetik kuyruk (magnetotail)
olarak adlandırılır. Solar rüzgarların Dünya'nın manyetik alanı üzerinde
uyguladığı basınç enerji oluşumuna yol açar. Oluşan enerji devamlı olarak
manyetosferde toplanır. Solar parçacıkların Güneş'e geri dönüşü için, kuyruk
bölgesinden manyetosfere doğru akışı Dünya'nın iki ucu arasında elektrostatik
bir potansiyel farkı oluşumuna sebebiyet verir. Oluşan voltaj, elektronların
manyetik kutuplara doğru itilmesine neden olur. Manyetik alan çizgileri boyunca
hızlanarak kutuplara itilen çok sayıda elektron atmosferin üst katmanlarına
kadar aşağı doğrultuda itilir. İyonosferde elektronların gaz atomlarıyla
çarpışması sonucu enerji açığa çıkar. Sonuç olarak iyonosferdeki gazlar
parlamaya yol açar ve elektronların kutup alanlarının dışına doğru akışına
olanak verir. Bu gözlemlenebilir, renkli ve hareketli ışımalar Aurora
olarak adlandırılır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)