Zaman...
Hepimiz daha fazlasına sahip olmak istiyoruz. Keşke sınırlarından kurtulmamız
için bir yol olsa, ve zamanda istediğimiz gibi yolculuk edebilsek. Uzak geçmişe
ya da yüzlerce yıl ileriye gidebilsek. Dünya üzerinde ki en akıllı insanlar bu
hayali gerçekleştirebilmek için yıllarını verdiler ancak başarılı olamadılar.
Fakat şimdi modern bilim şu soruyu cevaplayabilecek ilginç yollar ortaya
çıkardı. Zamanda yolculuk mümkün mü ve mümkünse nasıl yapabileceğiz?
" Merhaba. Adım Stephen Hawking. Fizikçi,
kozmolog ve bir çeşit hayalciyim. Hareket edemesem ve bir bilgisayar
aracılığıyla konuşmak zorunda olsam da, zihnimin içinde özgürüm. Evreni
keşfetme ve büyük sorular sorma özgürlüğüne sahibim. Mesela: Zamanda yolculuk
mümkün mü? Geçmişe bir kapı açabilir miyiz ya da geleceğe bir kestirme yol
bulabilir miyiz? Tabiatın yasalarını nihayet bizzat zamanın efendisi olmak
yönünde kullanabilir miyiz?
Zamanda yolculuk vaktiyle bilimsel bir sapkınlık gibi görülüyordu. Kafayı yemiş derler korkusuyla bu konuda konuşmaktan kaçınırdım. Fakat artık o kadar temkinli değilim. Aslında Stonehenge’i inşa eden insanlara daha fazla benziyorum. Zamana taktım kafayı. Bir zaman makinem olsaydı, güzelliğinin zirvesinde Marylin Monroe’yu ziyaret ederdim ya da teleskopunu gökyüzüne çevirirken Galile’nun yanında bitiverirdim. Hatta belki, bütün kozmik hikâyemizin nasıl sona erdiğini bulmak için evrenin sonuna yolculuk yapardım.
Bunun nasıl mümkün olabileceğini anlamak için zamana fizikçilerin yaptığı gibi bakmamız lazım - yani dört boyutlu olarak. Göründüğü kadar zor değil. Her dikkatli öğrenci bütün fiziksel nesnelerin, hatta tekerlekli sandalyedeki benim bile, üç boyutlu var olduğunu bilir. Her şeyin bir genişli, bir yüksekliği ve bir de uzunluğu vardır.
Fakat başka tür bir uzunluk da var, zaman içinde bir uzunluk. Bir insan 80 yıl yaşayabilir, fakat sözgelimi Stonehenge taşları binlerce yıldır ayakta. Ve güneş sistemi milyarlarca yıl sürecek. Her şeyin uzayda olduğu kadar zamanda da bir uzunluğu var. Zamanda yolculuk, bu dört boyutun içinden yolculuk etmek demek.
Etrafımız solucan deliği dolu
Bunun ne anlama geldiğini anlamak için, her günkü gibi normal araba yolculuğu yaptığımızı tahayyül edelim. Düz bir çizgide ilerlediğinizde tek boyutta yolculuk yaparsınız. Sağa veya sola döndüğünüzde ikinci boyutu eklersiniz. Kıvrımlı bir dağ yolundan aşağı veya yukarı gittiğinizde uzunluk boyutu eklenir, yani her üç boyutta da yolculuk yapıyor olursunuz. Peki zamanda nasıl yolculuk yapabiliriz? Dördüncü boyutta ilerlemenin yolunu nasıl bulabiliriz?
Bir an için küçük bir bilimkurgu turuna çıkalım. Zamanda yolculuk filmleri genellikle devasa, enerji canavarı bir makine gösterir bize. Makine dördüncü boyut içinde bir yol, zamana doğru bir tünel yaratır. Zaman yolcusu, ki cesur ve muhtemelen çılgın bir şahıstır, bilinmeyene hazırdır, zaman tüneline girer ve bilinmeyen bir zamanda zuhur eder. Bu konsept zoraki, gerçeklik de bundan çok farklı olabilir, fakat söz konusu fikir kendi içinde o kadar da çılgınca değil.
Fizikçiler de zaman içindeki tüneller hakkında kafa yoruyor, fakat biz meseleye farklı bir açıdan yaklaşırız. Geçmişe veya geleceğe açılan kapıların tabiat yasaları dahilinde mümkün olup olamayacağını merak ederiz. Geldiğimiz noktada bizce bu mümkün. Dahası, buna bir isim bile veriyoruz: Solucan deliği. Gerçek şu ki tüm çevremiz solucan delikleriyle doludur, sadece görülmeyecek kadar küçüktürler. Solucan delikleri çok ufaktır. Uzay ve zamanın kuytularında ve çatlarında oluşurlar. Zor bir mefhum gibi geliyor olabilir size, ama sabredin.
Hiçbir şey düz veya yekpâre değildir. Herhangi bir şeye yeterince yakından bakarsanız, onun içinde delikler ve pürüzler görürsünüz. Bu temel bir fizik prensibidir ve benim için bile geçerlidir. Bir bilardo topu gibi pürüzsüz bir şeyde bile küçük gedikler, çatlaklar ve boşluklar vardır. Şimdi bunun ilk üç boyut için de geçerli olduğunu rahatlıkla gösterebiliriz.
Fakat bunun dördüncü boyut için de geçerli olduğu konusunda bana güvenin. Zaman içinde de küçük gedikler, çatlaklar ve boşluklar vardır. En küçük birimlerin, atomlardan ve moleküllerden bile küçük birimlerin altına
indiğimizde, kuantum köpüğü denilen bir yere ulaşırız. İşte solucan delikleri buradadır. Uzay ve zaman boyunca sürekli küçük tüneller veya kestirmeler şekillenir, kaybolur ve bu kuantum dünyası dahilinde yenilenir. Ve bunlar aslında iki ayrı yeri ve iki ayrı zamanı birbirine bağlar.
Ne yazık ki bu gerçek hayata ait zaman tünelleri, santimetrenin sadece milyar-trilyonda biridir. Bir insanın geçemeyeceği kadar küçüktür - fakat solucan deliği zaman makineleri kavramının vardığı yer de burası. Bazı bilimciler bir solucan deliğini yakalayıp trilyonlarca kere büyütmenin ve böylece bir insanın, hatta bir uzay gemisinin geçebileceği hale getirmenin mümkün olabileceğini düşünüyor.
Yeterince güç ve ileri teknoloji bulunabilirse, belki dev bir solucan deliğini uzayda inşa etmek bile mümkün olabilir. Bunun yapılabileceğini söylemiyorum, fakat yapılabilse hakikaten çarpıcı bir aygıt olurdu. Bir ucu burada, Dünya’ya yakın, diğer ucuysa çok uzakta, ücra bir gezegenin yakınında olabilirdi.
Bir parti verdiğimi, müstakbel zaman yolcuları için bir hoşgeldin resepsiyonu verdiğimi hayal edelim. Fakat işin içinde bir oyun var. Parti olup bitene dek kimsenin bunu bilmesine izin vermiyorum. Zaman ve uzay içinde tam koordinatları veren bir davetiye hazırlamışım. Bunun kopyalarının, o veya bu biçimde, binlerce yıl boyu kalacağını umuyorum. Belki günün birinde gelecekte yaşayan biri davetiye üzerindeki bilgileri bulacak ve partime gelmek için bir solucan deliği makinesi kullanacak, böylece zaman yolculuğunun günün birinde mümkün olacağını kanıtlayacak.
Çılgın bilimci paradoksu
Bu arada zaman yolcusu misafirlerim gelmek üzere olmalı. Beş, dört, üç, iki, bir. Fakat ben bunu söylerken, kimse gelmiyor. Ne utanç verici. En azından gelecekteki bir Kainat Güzeli’nin kapıdan gireceğini umuyordum. Peki deney neden işe yaramadı? Sebeplerden biri, geçmişe zaman yolculuğuyle ilgili iyi bilinen bir sorun, paradokslar dediğimiz sorun olabilir.
Paradokslar üzerine düşünmek eğlencelidir. En ünlüsü genellikle Büyükbaba paradoksu diye anılanıdır. Şimdi elimde yeni, daha basit bir versiyon var ve ona Çılgın Bilimci paradoksu diyorum. Filmlerde bilimcilerin sık sık çılgın insanlar gibi gösterilmesini sevmiyorum, fakat bu örnekte doğru. Bu çatlak bir paradoks yaratmakta kararlı, hayatına mal olsa bile. Bir şekilde bir solucan deliği inşa ettiğini düşünün, sadece bir dakika geçmişe uzanan bir
zaman tüneli. Solucan deliğinden bakarak bilimci bir dakika önceki kendisini görebilir. Peki bilimci solucan deliğini daha önceki kendini vurmak için kullanırsa ne olur? Şimdi ölüdür. Peki tetiğe kim bastı? İşte size paradoks. Akla hiç yakın gelmiyor. Kozmologlara kâbuslar gördüren türden bir durum bu.
Bu tür bir zaman makinesi, bütün kainata hâkim olan temel bir kuralı ihlal edecektir - yani nedenlerin sonuçlardan önce gerçekleştiği ve bunun aksinin mümkün olmadığı kuralını. Ben şeylerin kendisini imkânsız kılamayacağına inanırım. Eğer kılabilselerdi, bütün kainatı kaosa sürüklenmekten hiçbir şey alıkoyamazdı. Bu yüzden bence daima paradoksu engelleyen bir şey oluyor. Bir şekilde, bilincimizin kendisini, niye asla kendi kendini vurabildiği bir durumda bulmayacağının bir nedeni olmalı. Ve bu durumda şunu üzülerek söylemeliyim ki, sorun solucan deliğinin kendisi.
Sonuçta buna benzer bir solucan deliğinin var olamayacağı kanaatindeyim. Ve bunun nedeni de geri bildirim (feedback). Eğer bir rock müzek konserine gittiyseniz, bu cırtlak sesi muhtemelen tanırsınız. Bu geri beslemedir. Bunun nedeni de basittir. Ses mikrofona girer. Kablolar üzerinden taşınır, amplifikatör tarafından daha yüksek hale getirilir ve hoparlörlerden çıkar. Fakat hoparlörlerden çıkan sesin çok fazlası mikrofona geri giderse, her defasında daha da yükselen bir spiral dahilinde tekrar tekrar döner. Eğer bunu durduran olmazsa, geri besleme ses sistemini imha edebilir.
Partiye gelemediniz, değil mi?
Aynısı, sesin yerine radyasyonu koyduğumuzda solucan deliğinde de gerçekleşecektir. Solucan deliği genişler genişlemez içine doğal radyasyon sızacak ve bir döngü söz konusu olacak. Bunun geri bildirimi, solucan deliğini yok edecek kadar güçlü olacaktır. Dolayısıyla minik solucan delikleri varolmayı sürdürse ve belki de bir gün nüfus patlamalarıyla gündeme gelseler de, zaman makinesi gibi bir getiri, yakın zamana kadar söz konusu değil. Partime zamanında gelen kimsenin olmamasının gerçek sebebi de bu olsa gerek.
Solucan delikleri aracılığıyla ya da herhangi başka bir biçimde geçmişe yolculuk muhtemelen imkânsız, zira imkân dahilinde olması paradokslara yol açacaktır. Ne yazık ki, geçmişe yolculuk hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Dinozor avcıları için ne büyük hayal kırıklığı ve tarihçiler için ne büyük rahatlama.
Fakat hikâye henüz bitmiş değil. Bu durum bütün zaman yolculuklarını imkânsız kılmıyor. Zaman yolculuğuna inanmayı sürdürüyorum. Geleceğe doğru zaman yolculuğuna.
Zamanda yolculuk vaktiyle bilimsel bir sapkınlık gibi görülüyordu. Kafayı yemiş derler korkusuyla bu konuda konuşmaktan kaçınırdım. Fakat artık o kadar temkinli değilim. Aslında Stonehenge’i inşa eden insanlara daha fazla benziyorum. Zamana taktım kafayı. Bir zaman makinem olsaydı, güzelliğinin zirvesinde Marylin Monroe’yu ziyaret ederdim ya da teleskopunu gökyüzüne çevirirken Galile’nun yanında bitiverirdim. Hatta belki, bütün kozmik hikâyemizin nasıl sona erdiğini bulmak için evrenin sonuna yolculuk yapardım.
Bunun nasıl mümkün olabileceğini anlamak için zamana fizikçilerin yaptığı gibi bakmamız lazım - yani dört boyutlu olarak. Göründüğü kadar zor değil. Her dikkatli öğrenci bütün fiziksel nesnelerin, hatta tekerlekli sandalyedeki benim bile, üç boyutlu var olduğunu bilir. Her şeyin bir genişli, bir yüksekliği ve bir de uzunluğu vardır.
Fakat başka tür bir uzunluk da var, zaman içinde bir uzunluk. Bir insan 80 yıl yaşayabilir, fakat sözgelimi Stonehenge taşları binlerce yıldır ayakta. Ve güneş sistemi milyarlarca yıl sürecek. Her şeyin uzayda olduğu kadar zamanda da bir uzunluğu var. Zamanda yolculuk, bu dört boyutun içinden yolculuk etmek demek.
Etrafımız solucan deliği dolu
Bunun ne anlama geldiğini anlamak için, her günkü gibi normal araba yolculuğu yaptığımızı tahayyül edelim. Düz bir çizgide ilerlediğinizde tek boyutta yolculuk yaparsınız. Sağa veya sola döndüğünüzde ikinci boyutu eklersiniz. Kıvrımlı bir dağ yolundan aşağı veya yukarı gittiğinizde uzunluk boyutu eklenir, yani her üç boyutta da yolculuk yapıyor olursunuz. Peki zamanda nasıl yolculuk yapabiliriz? Dördüncü boyutta ilerlemenin yolunu nasıl bulabiliriz?
Bir an için küçük bir bilimkurgu turuna çıkalım. Zamanda yolculuk filmleri genellikle devasa, enerji canavarı bir makine gösterir bize. Makine dördüncü boyut içinde bir yol, zamana doğru bir tünel yaratır. Zaman yolcusu, ki cesur ve muhtemelen çılgın bir şahıstır, bilinmeyene hazırdır, zaman tüneline girer ve bilinmeyen bir zamanda zuhur eder. Bu konsept zoraki, gerçeklik de bundan çok farklı olabilir, fakat söz konusu fikir kendi içinde o kadar da çılgınca değil.
Fizikçiler de zaman içindeki tüneller hakkında kafa yoruyor, fakat biz meseleye farklı bir açıdan yaklaşırız. Geçmişe veya geleceğe açılan kapıların tabiat yasaları dahilinde mümkün olup olamayacağını merak ederiz. Geldiğimiz noktada bizce bu mümkün. Dahası, buna bir isim bile veriyoruz: Solucan deliği. Gerçek şu ki tüm çevremiz solucan delikleriyle doludur, sadece görülmeyecek kadar küçüktürler. Solucan delikleri çok ufaktır. Uzay ve zamanın kuytularında ve çatlarında oluşurlar. Zor bir mefhum gibi geliyor olabilir size, ama sabredin.
Hiçbir şey düz veya yekpâre değildir. Herhangi bir şeye yeterince yakından bakarsanız, onun içinde delikler ve pürüzler görürsünüz. Bu temel bir fizik prensibidir ve benim için bile geçerlidir. Bir bilardo topu gibi pürüzsüz bir şeyde bile küçük gedikler, çatlaklar ve boşluklar vardır. Şimdi bunun ilk üç boyut için de geçerli olduğunu rahatlıkla gösterebiliriz.
Fakat bunun dördüncü boyut için de geçerli olduğu konusunda bana güvenin. Zaman içinde de küçük gedikler, çatlaklar ve boşluklar vardır. En küçük birimlerin, atomlardan ve moleküllerden bile küçük birimlerin altına
indiğimizde, kuantum köpüğü denilen bir yere ulaşırız. İşte solucan delikleri buradadır. Uzay ve zaman boyunca sürekli küçük tüneller veya kestirmeler şekillenir, kaybolur ve bu kuantum dünyası dahilinde yenilenir. Ve bunlar aslında iki ayrı yeri ve iki ayrı zamanı birbirine bağlar.
Ne yazık ki bu gerçek hayata ait zaman tünelleri, santimetrenin sadece milyar-trilyonda biridir. Bir insanın geçemeyeceği kadar küçüktür - fakat solucan deliği zaman makineleri kavramının vardığı yer de burası. Bazı bilimciler bir solucan deliğini yakalayıp trilyonlarca kere büyütmenin ve böylece bir insanın, hatta bir uzay gemisinin geçebileceği hale getirmenin mümkün olabileceğini düşünüyor.
Yeterince güç ve ileri teknoloji bulunabilirse, belki dev bir solucan deliğini uzayda inşa etmek bile mümkün olabilir. Bunun yapılabileceğini söylemiyorum, fakat yapılabilse hakikaten çarpıcı bir aygıt olurdu. Bir ucu burada, Dünya’ya yakın, diğer ucuysa çok uzakta, ücra bir gezegenin yakınında olabilirdi.
Geçmişteki partime gelir miydiniz?
Teorik olarak, bir zaman makinesi veya solucan deliği, bizi diğer gezegenlere götürmekten daha da fazlasını yapabilir. Eğer her iki uç aynı yerde olsaydı ve mesafe yerine zaman üzerinden ayrılsaydı, bir gemi yine Dünya’nın yakınına uçup gelebilir, fakat bu kez vardığı yer uzak geçmiş olabilirdi. Belki de dinazorlar gemiyi iniş yaparken izlerdi.
Dört boyut dahilinde düşünmenin kolay olmadığının farkındayım ve solucan delikleri zihninizde yer etmesi zor olan çetrefilli bir kavram, fakat biraz daha sabredin. Şu an, hatta gelecekte insanın zamanda yolculuk yapmasının mümkün olup olmayacağını ortaya koyabilecek basit bir deney düşünüyorum.
Basit deneyleri ve şampanyayı severim.
Gelecekten geçmişe zaman yolculuğunun mümkün olup olmadığını görmek için en sevdiğim iki şeyi birleştiriyorum.
Teorik olarak, bir zaman makinesi veya solucan deliği, bizi diğer gezegenlere götürmekten daha da fazlasını yapabilir. Eğer her iki uç aynı yerde olsaydı ve mesafe yerine zaman üzerinden ayrılsaydı, bir gemi yine Dünya’nın yakınına uçup gelebilir, fakat bu kez vardığı yer uzak geçmiş olabilirdi. Belki de dinazorlar gemiyi iniş yaparken izlerdi.
Dört boyut dahilinde düşünmenin kolay olmadığının farkındayım ve solucan delikleri zihninizde yer etmesi zor olan çetrefilli bir kavram, fakat biraz daha sabredin. Şu an, hatta gelecekte insanın zamanda yolculuk yapmasının mümkün olup olmayacağını ortaya koyabilecek basit bir deney düşünüyorum.
Basit deneyleri ve şampanyayı severim.
Gelecekten geçmişe zaman yolculuğunun mümkün olup olmadığını görmek için en sevdiğim iki şeyi birleştiriyorum.
Bir parti verdiğimi, müstakbel zaman yolcuları için bir hoşgeldin resepsiyonu verdiğimi hayal edelim. Fakat işin içinde bir oyun var. Parti olup bitene dek kimsenin bunu bilmesine izin vermiyorum. Zaman ve uzay içinde tam koordinatları veren bir davetiye hazırlamışım. Bunun kopyalarının, o veya bu biçimde, binlerce yıl boyu kalacağını umuyorum. Belki günün birinde gelecekte yaşayan biri davetiye üzerindeki bilgileri bulacak ve partime gelmek için bir solucan deliği makinesi kullanacak, böylece zaman yolculuğunun günün birinde mümkün olacağını kanıtlayacak.
Çılgın bilimci paradoksu
Bu arada zaman yolcusu misafirlerim gelmek üzere olmalı. Beş, dört, üç, iki, bir. Fakat ben bunu söylerken, kimse gelmiyor. Ne utanç verici. En azından gelecekteki bir Kainat Güzeli’nin kapıdan gireceğini umuyordum. Peki deney neden işe yaramadı? Sebeplerden biri, geçmişe zaman yolculuğuyle ilgili iyi bilinen bir sorun, paradokslar dediğimiz sorun olabilir.
Paradokslar üzerine düşünmek eğlencelidir. En ünlüsü genellikle Büyükbaba paradoksu diye anılanıdır. Şimdi elimde yeni, daha basit bir versiyon var ve ona Çılgın Bilimci paradoksu diyorum. Filmlerde bilimcilerin sık sık çılgın insanlar gibi gösterilmesini sevmiyorum, fakat bu örnekte doğru. Bu çatlak bir paradoks yaratmakta kararlı, hayatına mal olsa bile. Bir şekilde bir solucan deliği inşa ettiğini düşünün, sadece bir dakika geçmişe uzanan bir
zaman tüneli. Solucan deliğinden bakarak bilimci bir dakika önceki kendisini görebilir. Peki bilimci solucan deliğini daha önceki kendini vurmak için kullanırsa ne olur? Şimdi ölüdür. Peki tetiğe kim bastı? İşte size paradoks. Akla hiç yakın gelmiyor. Kozmologlara kâbuslar gördüren türden bir durum bu.
Bu tür bir zaman makinesi, bütün kainata hâkim olan temel bir kuralı ihlal edecektir - yani nedenlerin sonuçlardan önce gerçekleştiği ve bunun aksinin mümkün olmadığı kuralını. Ben şeylerin kendisini imkânsız kılamayacağına inanırım. Eğer kılabilselerdi, bütün kainatı kaosa sürüklenmekten hiçbir şey alıkoyamazdı. Bu yüzden bence daima paradoksu engelleyen bir şey oluyor. Bir şekilde, bilincimizin kendisini, niye asla kendi kendini vurabildiği bir durumda bulmayacağının bir nedeni olmalı. Ve bu durumda şunu üzülerek söylemeliyim ki, sorun solucan deliğinin kendisi.
Sonuçta buna benzer bir solucan deliğinin var olamayacağı kanaatindeyim. Ve bunun nedeni de geri bildirim (feedback). Eğer bir rock müzek konserine gittiyseniz, bu cırtlak sesi muhtemelen tanırsınız. Bu geri beslemedir. Bunun nedeni de basittir. Ses mikrofona girer. Kablolar üzerinden taşınır, amplifikatör tarafından daha yüksek hale getirilir ve hoparlörlerden çıkar. Fakat hoparlörlerden çıkan sesin çok fazlası mikrofona geri giderse, her defasında daha da yükselen bir spiral dahilinde tekrar tekrar döner. Eğer bunu durduran olmazsa, geri besleme ses sistemini imha edebilir.
Partiye gelemediniz, değil mi?
Aynısı, sesin yerine radyasyonu koyduğumuzda solucan deliğinde de gerçekleşecektir. Solucan deliği genişler genişlemez içine doğal radyasyon sızacak ve bir döngü söz konusu olacak. Bunun geri bildirimi, solucan deliğini yok edecek kadar güçlü olacaktır. Dolayısıyla minik solucan delikleri varolmayı sürdürse ve belki de bir gün nüfus patlamalarıyla gündeme gelseler de, zaman makinesi gibi bir getiri, yakın zamana kadar söz konusu değil. Partime zamanında gelen kimsenin olmamasının gerçek sebebi de bu olsa gerek.
Solucan delikleri aracılığıyla ya da herhangi başka bir biçimde geçmişe yolculuk muhtemelen imkânsız, zira imkân dahilinde olması paradokslara yol açacaktır. Ne yazık ki, geçmişe yolculuk hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Dinozor avcıları için ne büyük hayal kırıklığı ve tarihçiler için ne büyük rahatlama.
Fakat hikâye henüz bitmiş değil. Bu durum bütün zaman yolculuklarını imkânsız kılmıyor. Zaman yolculuğuna inanmayı sürdürüyorum. Geleceğe doğru zaman yolculuğuna.
Zaman bir nehir gibi akıyor ve öyle görünüyor ki
her birimizi zamanın şimdisiyle acımasızca sürüklüyor. Fakat zaman, başka türlü
bir nehir. Geleceğe yolculuk için anahtar olabilecek yapısıyla bu nehir, farklı
yerlerde farklı
hızlarda akıyor. Bu fikir ilk defa 100 yıl kadar önce Albert Einstein tarafından öne sürülmüştü. Zaman akışının yavaşladığı ve hızlandığı yerlerin varlığını fark etmişti. Kesinlikle haklıydı. Ve ispatı zihnimizde. Uzayda.
Bu ispat Küresel Konumlama Sistemi (Global Positioning System, GPS). Dünyanın çevresinde bir uydular ağı var. Bu uydular, uydu dolaşımını mümkün kılıyor. Fakat bunlar zamanın uzayda Dünya’dakinden daha hızlı aktığını gösteriyor. Her uzay aracının içinde özel bir saat var. Fakat bu kadar kesin olmakla beraber, her gün saniyenin milyarda üçü civarında aksama söz konusu. Sistem bu sürçmeyi düzeltmek zorunda, çünkü aksi halde bu ince fark bütün sisteme mal olacak ve her GPS aracının günlük10 kilometre kadar
Dünya’dan uzaklaşmasına yol açacak. Bunun sonucunda ortaya çıkacak kargaşayı
tahayyül edebilirsiniz.
hızlarda akıyor. Bu fikir ilk defa 100 yıl kadar önce Albert Einstein tarafından öne sürülmüştü. Zaman akışının yavaşladığı ve hızlandığı yerlerin varlığını fark etmişti. Kesinlikle haklıydı. Ve ispatı zihnimizde. Uzayda.
Bu ispat Küresel Konumlama Sistemi (Global Positioning System, GPS). Dünyanın çevresinde bir uydular ağı var. Bu uydular, uydu dolaşımını mümkün kılıyor. Fakat bunlar zamanın uzayda Dünya’dakinden daha hızlı aktığını gösteriyor. Her uzay aracının içinde özel bir saat var. Fakat bu kadar kesin olmakla beraber, her gün saniyenin milyarda üçü civarında aksama söz konusu. Sistem bu sürçmeyi düzeltmek zorunda, çünkü aksi halde bu ince fark bütün sisteme mal olacak ve her GPS aracının günlük
Karadelik
doğal zaman makinesi
Bu sorun saatlerle ilgili değil. Daha hızlı işlemelerinin sebebi zamanın uzayda Dünya’dakinden daha hızlı akması. Ve bu sıradışı etkinin sebebi Dünya’nın kütlesi. Einstein Dünya’nın kütlesinin zaman üzerindeki etkisini ve nehrin ağır akan parçası gibi yavaşladığını fark etmişti. Nesne ağırlaştıkça, zaman üzerindeki etkisi de artıyor. Ve bu korkutucu gerçeklik geleceğe yolculuğun kapısını aralayan şey.
Samanyolu’nun merkezinde, bizden 26 bin ışık yılı uzakta galaksinin en ağır nesnesi bulunmakta. Bu süperağır kara delik, dört milyon güneşin çarpışıp bütün çekiminin tek bir noktada yoğunlaştığı kütlesel bir güce sahip. Kara deliğe yaklaştıkça hissedilen yerçekimi şiddeti de artıyor. Yeterince yaklaşıldığında, ışık dahi bu çekim şiddetinden kaçamaz. Bu tarz bir kara deliğin zaman üzerindeki ağırlaştırıcı etkisi galaksideki herhangi bir şeyden çok
daha dramatik bir etkiye sahip. Bu durum onu doğal bir zaman makinesine dönüştürüyor.
Herhangi bir uzay gemisinin, bu kara deliğin yörüngesinde dolaşarak bu fenomenin avantajlarından faydalanabileceğini düşünmek istiyorum. Eğer uzayla ilgili bir merci bu görevi Dünya’dan kontrol ediyor olsaydı, bir tam devrin 16 dakikaya mal olacağını gözlemleyecekti. Fakat güvertede duracak kadar cesur insanlar için, bu ağır nesneye yeterince yaklaşıldığında, zaman yavaşlayacaktır. Ve buradaki etki, Dünya’nın yerçekimsel kuvvetinden çok daha büyük olacaktır. 16 dakikalık tur için tecrübe edilen gerçek zaman 8 dakika olacaktır.
Etrafında tekrar tekrar dolaştıkça, kara deliğin uzağındaki insanlar zamanın sadece yarısını deneyimlemiş olacak. Gemi ve tayfası zamanda yolculuk ediyor olacak böylece. Kara deliği 3 ya da 5 yıl boyunca turladıklarını düşünün. Herhangi başka bir yerde 10 yıl geçmiş ve dünyadaki herkes onlardan beş yıl daha fazla yaşlanmış olacak.
Bu sorun saatlerle ilgili değil. Daha hızlı işlemelerinin sebebi zamanın uzayda Dünya’dakinden daha hızlı akması. Ve bu sıradışı etkinin sebebi Dünya’nın kütlesi. Einstein Dünya’nın kütlesinin zaman üzerindeki etkisini ve nehrin ağır akan parçası gibi yavaşladığını fark etmişti. Nesne ağırlaştıkça, zaman üzerindeki etkisi de artıyor. Ve bu korkutucu gerçeklik geleceğe yolculuğun kapısını aralayan şey.
Samanyolu’nun merkezinde, bizden 26 bin ışık yılı uzakta galaksinin en ağır nesnesi bulunmakta. Bu süperağır kara delik, dört milyon güneşin çarpışıp bütün çekiminin tek bir noktada yoğunlaştığı kütlesel bir güce sahip. Kara deliğe yaklaştıkça hissedilen yerçekimi şiddeti de artıyor. Yeterince yaklaşıldığında, ışık dahi bu çekim şiddetinden kaçamaz. Bu tarz bir kara deliğin zaman üzerindeki ağırlaştırıcı etkisi galaksideki herhangi bir şeyden çok
daha dramatik bir etkiye sahip. Bu durum onu doğal bir zaman makinesine dönüştürüyor.
Herhangi bir uzay gemisinin, bu kara deliğin yörüngesinde dolaşarak bu fenomenin avantajlarından faydalanabileceğini düşünmek istiyorum. Eğer uzayla ilgili bir merci bu görevi Dünya’dan kontrol ediyor olsaydı, bir tam devrin 16 dakikaya mal olacağını gözlemleyecekti. Fakat güvertede duracak kadar cesur insanlar için, bu ağır nesneye yeterince yaklaşıldığında, zaman yavaşlayacaktır. Ve buradaki etki, Dünya’nın yerçekimsel kuvvetinden çok daha büyük olacaktır. 16 dakikalık tur için tecrübe edilen gerçek zaman 8 dakika olacaktır.
Etrafında tekrar tekrar dolaştıkça, kara deliğin uzağındaki insanlar zamanın sadece yarısını deneyimlemiş olacak. Gemi ve tayfası zamanda yolculuk ediyor olacak böylece. Kara deliği 3 ya da 5 yıl boyunca turladıklarını düşünün. Herhangi başka bir yerde 10 yıl geçmiş ve dünyadaki herkes onlardan beş yıl daha fazla yaşlanmış olacak.
Hızlı, hızlı,
çok daha hızlı
Dolayısıyla kütlesel devasalıkta bir kara delik zaman makinesi gibi davranıyor. Fakat elbette ki bu tam olarak pratik sayılamaz. Solucan deliklerine nazaran, paradoks içermeyen avantajları olduğu açık. Ve dahası kendisini ani bir geri bildirimle yok etmiyor. Fakat epey tehlikeli. Hayli uzak bir mesafe ve bizi gelecekte çok uzak bir ana götürmüyor. Neyse ki zamanda yolculuğun başka bir yolu daha var. Ve bu yol, gerçek bir zaman makinesine dair en iyi ve son umudumuz.
Yapılması gereken şey, hızlı, çok hızlı yolculuk etmek. Kara deliğin içine hapsolmaktan kaçınmak için gereken hızdan bile fazla bir hızda. Bu, evrenle ilgili bir diğer garip hakikatle ilgili. Işık hızı olarak bilinen, saniyede 270 bin kilometre yol alan kozmik bir hız var. Bu hızı geçebilecek hiçbir şey yok. Bilimin en yerleşik ilkelerinden birisi bu. Buna inanın ya da inanmayın, ışık hızına yakın bir yolculuk sizi geleceğe taşıyacaktır.
Gerekçesini açıklamak için, bilimkurguya özgü bir taşıma sistemi hayal edelim. Doğruca Dünya’nın çevresinde giden, süperhızlı trene ait bir yol düşleyin. Bu sanrısal treni ışık hızına mümkün olduğunca fazla yaklaşmak ve zaman makinesinin nasıl bir şey olduğunu görmek için kullanacağız. Güvertede, geleceğe tekyönlü biletleriyle yolcular olacak. Tren gitgide hızlanıyor. Ve kısa sürede tekrar tekrar Dünya’nın etrafında dönmüş oluyoruz.
Işık hızına yaklaşmak, Dünya’yı oldukça hızlı biçimde turlamak anlamına geliyor. Saniyede 7 defa. Fakat trenin mevcut gücü ne olursa olsun, fizik kuralları ışık hızına ulaşmasına izin vermeyecek. Bunun yerine ışık hızına epey yaklaştığını söyleyelim. Bu durumda sıra dışı bir şey olacak. Zaman, güvertede Dünya’nın geri kalanına nazaran daha yavaş akmaya başlayacak, tıpkı kara deliğin civarında olduğu gibi; sadece biraz daha ağır. Trendeki her şey ağır çekimde.
Bu hız limitini korumak için böyle oluyor ve nedenini görmek çok zor değil. Trene doğru koşan bir çocuk düşünün. Onun ileriye doğru hızı trenin hızına eklenmiştir ve hız sınırı böylece kazara aşılamaz mı? Yanıt, hayır. Tabiat kanunları, trendeki zamanı yavaşlatarak bu ihtimali ortadan kaldırır. Bu çocuk sınırı aşmak için gerekli hızda koşamayacaktır. Zaman daimi olarak hız sınırını koruyacak biçimde yavaşlamaktadır. Ve yıllar sonrasına yolculuk ihtimali bu hakikatten kaynaklanıyor.
Trenin istasyonu 1 Ocak 2050’de terk ettiğini varsayalım. 2150 yılbaşı gecesinde geri dönünceye kadar 100 yıl tekrar tekrar Dünya’nın etrafında dönecek. Yolcularsa trenin içinde olmaları sebebiyle sadece bir hafta yaşamış olacak. Ve nihayet trenden indiklerinde bıraktıklarından hayli farklı bir dünya bulacaklar. Bir hafta içerisinde 100 yıl ileriye gitmiş olacaklar. Bu hızda bir tren yaratmak şüphesiz hayli imkânsız. Fakat biz, bu trene çok benzeyen bir şeyi, dünyanın en hızlı parçacığını CERN’de inşa ettik.
Yerin derinliklerindeki 28 kilometrelik tünel trilyonlarca küçük parçacığın akıntısından oluşuyor. Güç düğmesine basıldığında, saniyenin onda birinde durma noktasından saatte 100 bin kilometreye kadar hızlanıyorlar. Gücü artırdıkça parçacıklar gitgide hızlanıyor ve tünelin etrafında saniyede 11 bin defa dönmüş oluyorlar (neredeyse ışık hızı). Fakat tren gibi, nihai hıza yalnızca yaklaşıyorlar. Sınırın yüzde 99.99’unu aşabiliyorlar sadece. Ve bu olduğu zaman, onlar da zamanda yolculuğa başlamış oluyor. Bunu çok kısa süreli canlı parçacıklar olan pi-messonslar sayesinde biliyoruz. Bu canlılar normalde saniyenin 25 milyarıncı anından sonra bölünürken, tünel içinde ışık hızına yaklaştıkça 30 kat daha uzun yaşıyor.
Dolayısıyla kütlesel devasalıkta bir kara delik zaman makinesi gibi davranıyor. Fakat elbette ki bu tam olarak pratik sayılamaz. Solucan deliklerine nazaran, paradoks içermeyen avantajları olduğu açık. Ve dahası kendisini ani bir geri bildirimle yok etmiyor. Fakat epey tehlikeli. Hayli uzak bir mesafe ve bizi gelecekte çok uzak bir ana götürmüyor. Neyse ki zamanda yolculuğun başka bir yolu daha var. Ve bu yol, gerçek bir zaman makinesine dair en iyi ve son umudumuz.
Yapılması gereken şey, hızlı, çok hızlı yolculuk etmek. Kara deliğin içine hapsolmaktan kaçınmak için gereken hızdan bile fazla bir hızda. Bu, evrenle ilgili bir diğer garip hakikatle ilgili. Işık hızı olarak bilinen, saniyede 270 bin kilometre yol alan kozmik bir hız var. Bu hızı geçebilecek hiçbir şey yok. Bilimin en yerleşik ilkelerinden birisi bu. Buna inanın ya da inanmayın, ışık hızına yakın bir yolculuk sizi geleceğe taşıyacaktır.
Gerekçesini açıklamak için, bilimkurguya özgü bir taşıma sistemi hayal edelim. Doğruca Dünya’nın çevresinde giden, süperhızlı trene ait bir yol düşleyin. Bu sanrısal treni ışık hızına mümkün olduğunca fazla yaklaşmak ve zaman makinesinin nasıl bir şey olduğunu görmek için kullanacağız. Güvertede, geleceğe tekyönlü biletleriyle yolcular olacak. Tren gitgide hızlanıyor. Ve kısa sürede tekrar tekrar Dünya’nın etrafında dönmüş oluyoruz.
Işık hızına yaklaşmak, Dünya’yı oldukça hızlı biçimde turlamak anlamına geliyor. Saniyede 7 defa. Fakat trenin mevcut gücü ne olursa olsun, fizik kuralları ışık hızına ulaşmasına izin vermeyecek. Bunun yerine ışık hızına epey yaklaştığını söyleyelim. Bu durumda sıra dışı bir şey olacak. Zaman, güvertede Dünya’nın geri kalanına nazaran daha yavaş akmaya başlayacak, tıpkı kara deliğin civarında olduğu gibi; sadece biraz daha ağır. Trendeki her şey ağır çekimde.
Bu hız limitini korumak için böyle oluyor ve nedenini görmek çok zor değil. Trene doğru koşan bir çocuk düşünün. Onun ileriye doğru hızı trenin hızına eklenmiştir ve hız sınırı böylece kazara aşılamaz mı? Yanıt, hayır. Tabiat kanunları, trendeki zamanı yavaşlatarak bu ihtimali ortadan kaldırır. Bu çocuk sınırı aşmak için gerekli hızda koşamayacaktır. Zaman daimi olarak hız sınırını koruyacak biçimde yavaşlamaktadır. Ve yıllar sonrasına yolculuk ihtimali bu hakikatten kaynaklanıyor.
Trenin istasyonu 1 Ocak 2050’de terk ettiğini varsayalım. 2150 yılbaşı gecesinde geri dönünceye kadar 100 yıl tekrar tekrar Dünya’nın etrafında dönecek. Yolcularsa trenin içinde olmaları sebebiyle sadece bir hafta yaşamış olacak. Ve nihayet trenden indiklerinde bıraktıklarından hayli farklı bir dünya bulacaklar. Bir hafta içerisinde 100 yıl ileriye gitmiş olacaklar. Bu hızda bir tren yaratmak şüphesiz hayli imkânsız. Fakat biz, bu trene çok benzeyen bir şeyi, dünyanın en hızlı parçacığını CERN’de inşa ettik.
Yerin derinliklerindeki 28 kilometrelik tünel trilyonlarca küçük parçacığın akıntısından oluşuyor. Güç düğmesine basıldığında, saniyenin onda birinde durma noktasından saatte 100 bin kilometreye kadar hızlanıyorlar. Gücü artırdıkça parçacıklar gitgide hızlanıyor ve tünelin etrafında saniyede 11 bin defa dönmüş oluyorlar (neredeyse ışık hızı). Fakat tren gibi, nihai hıza yalnızca yaklaşıyorlar. Sınırın yüzde 99.99’unu aşabiliyorlar sadece. Ve bu olduğu zaman, onlar da zamanda yolculuğa başlamış oluyor. Bunu çok kısa süreli canlı parçacıklar olan pi-messonslar sayesinde biliyoruz. Bu canlılar normalde saniyenin 25 milyarıncı anından sonra bölünürken, tünel içinde ışık hızına yaklaştıkça 30 kat daha uzun yaşıyor.
Aşamalı olarak
hızlanacak
Gerçekten bu kadar basit. Geleceğe yolculuk etmek istiyorsak yapmamız gereken sadece hızlanmak. Gerçekten hızlanmak. Ve bana öyle geliyor ki bunu ancak uzaya giderek yapabiliriz. Tarihteki en hızlı insanlı araç Apollo 10’dur. Saatte 40 bin kilometrelik hıza ulaştı. Fakat zamanda yolculuk için bunun 2 bin katı hızlanmamız gerekiyor. Ve bunun için de daha büyük bir gemiye ve hakikaten esaslı bir makineye ihtiyacımız var. Gemi, devasa yakıtı alabilecek ve ışık hızına yaklaşan ivmeye varabilecek büyüklükte olmalı. Kozmik hızdan faydalanabilmek 6 yıllık yakıtı gerektiriyor.
Başlangıç ivmelenmesi geminin büyüklüğü ve ağırlığı sebebiyle yumuşak olacak. Fakat aşamalı olarak hızlanacak ve kısa sürede devasa mesafeleri kat edecek hale gelecek. Bir hafta içerisinde dış gezegenlere ulaşmış olacak. 2 yıl sonra ışık hızının yarısına ulaşacak ve güneş sistemimizin dışına çıkmış olacak. 2 yıl sonra hızı, ışık hızının yüzde 90’ına ulaşacak. Dünya’dan 50 trilyon kilometre uzakta ve hareketinden 4 yıl sonra, gemi zamanda yolculuk etmeye başlayacak. Gemideki zamanın her dört saatinde, Dünya’da iki saat geçecek. Kara deliğin yörüngesindeki uzaygemisi örneğinde olduğu gibi.
Ve 2 yıl daha sonra, gemi azami hızına ulaşacak ve ışık hızının yüzde 99’una denk gelecek. Bu hızda, gemide tek bir gün Dünya zamanında bir yıla tekabül edecek. Gemimiz tam anlamıyla geleceğe uçuyor.
Zamanın yavaşlıyor oluşunun başka bir yararı daha var. Bu bizim teoride bir ömür boyunca sıra dışı mesafeleri katedebileceğimiz anlamına geliyor. Galaksinin bir ucuna yolculuk sadece 80 yıl sürecek. Fakat yolculuğumuzun gerçek kerameti bize kainatımızın ne kadar garip olduğunu gösteriyor olması. Zamanın değişen oranlarda ve yerlerde ilerlediği bir kainat bu. Küçük solucan deliklerinin etrafımızı sardığı bir kainat. Ve en nihayetinde, fizik bilgimizi, dördüncü boyut üzerinden hakiki zaman yolcuları olmak için kullanabileceğimiz bir kainat." (3 Mayıs 2010)
Gerçekten bu kadar basit. Geleceğe yolculuk etmek istiyorsak yapmamız gereken sadece hızlanmak. Gerçekten hızlanmak. Ve bana öyle geliyor ki bunu ancak uzaya giderek yapabiliriz. Tarihteki en hızlı insanlı araç Apollo 10’dur. Saatte 40 bin kilometrelik hıza ulaştı. Fakat zamanda yolculuk için bunun 2 bin katı hızlanmamız gerekiyor. Ve bunun için de daha büyük bir gemiye ve hakikaten esaslı bir makineye ihtiyacımız var. Gemi, devasa yakıtı alabilecek ve ışık hızına yaklaşan ivmeye varabilecek büyüklükte olmalı. Kozmik hızdan faydalanabilmek 6 yıllık yakıtı gerektiriyor.
Başlangıç ivmelenmesi geminin büyüklüğü ve ağırlığı sebebiyle yumuşak olacak. Fakat aşamalı olarak hızlanacak ve kısa sürede devasa mesafeleri kat edecek hale gelecek. Bir hafta içerisinde dış gezegenlere ulaşmış olacak. 2 yıl sonra ışık hızının yarısına ulaşacak ve güneş sistemimizin dışına çıkmış olacak. 2 yıl sonra hızı, ışık hızının yüzde 90’ına ulaşacak. Dünya’dan 50 trilyon kilometre uzakta ve hareketinden 4 yıl sonra, gemi zamanda yolculuk etmeye başlayacak. Gemideki zamanın her dört saatinde, Dünya’da iki saat geçecek. Kara deliğin yörüngesindeki uzaygemisi örneğinde olduğu gibi.
Ve 2 yıl daha sonra, gemi azami hızına ulaşacak ve ışık hızının yüzde 99’una denk gelecek. Bu hızda, gemide tek bir gün Dünya zamanında bir yıla tekabül edecek. Gemimiz tam anlamıyla geleceğe uçuyor.
Zamanın yavaşlıyor oluşunun başka bir yararı daha var. Bu bizim teoride bir ömür boyunca sıra dışı mesafeleri katedebileceğimiz anlamına geliyor. Galaksinin bir ucuna yolculuk sadece 80 yıl sürecek. Fakat yolculuğumuzun gerçek kerameti bize kainatımızın ne kadar garip olduğunu gösteriyor olması. Zamanın değişen oranlarda ve yerlerde ilerlediği bir kainat bu. Küçük solucan deliklerinin etrafımızı sardığı bir kainat. Ve en nihayetinde, fizik bilgimizi, dördüncü boyut üzerinden hakiki zaman yolcuları olmak için kullanabileceğimiz bir kainat." (3 Mayıs 2010)
Güzel bir makaleydi. Teşekkürler
YanıtlaSilharika bir makale 13 yaşında olsam dahi bende aşırı derece saçma konular üzerinde bilimsel bir şekilde düşünüyorum senin gibi bende bu konular hakkında konuşmaya korkuyorum mesela korkular hakkında birkaç teorim var fakat nereye ve nasıl yayımlayabileceğim hakkında en ufak fikrim yok gerçekten anlattıkların mümkün diye düşünüyorum mesela benim en çok kafa yorduğum konu ise oyunların içine girebilmek hatta kafamda icat tasarladım ve öğretmenlerime sundum fakat çok masraflı olduğunu söylediler ve olmadı umarım ilerleyen zamanlarda bu gerçekleşir (Sertan Erdoğan,D.T. 27 Eylül 2000)[Yayımlama Tarihi 16 Şubat 2014 Pazar Günü]
YanıtlaSilIleri bir zamana gitsek ne olacak butun tanidiklarimiz is guc sahibi olmus olacak biz ise sadece ileri gittik elimizde bir is bile yok biraz dusunun uzun yazamiyorum ; )
YanıtlaSilgokhan sen bu kafayla anca sokakta futbol oynarsin ustunu kirletirsin,fizik kanunlarindan konusuyor burda bilim adamlari bir cok insanin merak ettikleri seyi, sen isi gucu konusuyorsun konu issizlik degil salatalikmisin nesin anlayamiyorsun galiba.
SilGökhan boşver sen kpssye çalış
SilİNSAN ZAMANDA İLERİ GİTSE GELECEGİN BİLGİ SİYLE KENDİ ZAMANINA GELİP BİLİM ADAMLARINA TÜM OLANLARI VE ANLATIRSA İNSANLAR YAPDIKLARI HATALARI KEKRARLAMAZLAR VE KENDİLERİNİ DAHADA GELİŞDİREREK GELECEGİ DEGİDEGİŞTİRİRLER
SilAma bu zamanda çatlaklar oluşturur dolayısıyla zamandaki büyük gelişmeleri değiştirirseniz zaman sizin karşınıza daha kötü felaketlerle çıkar
Silben geçmişe gidip babamı öldürürsem geleceğe gidemem geleçeğe gidip birini öldürürsem onun kaderini belirlemiş olurum ?
YanıtlaSilSEN GECMİŞE GİDİP BABANI ÖLDÜRÜRSEN ZAMANIN GİDİŞİNİ BOZARSIN GELECEKDE BİRİNİ ÖLDÜRSEN BUKES ZAMANDA BİR DENGESİSLİK YARATIRSIN BUDA ZAMANI BİRBİRİNE KATAR
Silgeleceği yada geçmişi değiştirmek özelliklede geçmişi değiştirmek en tehlikeli şeydir eğer bir gün böyle birşey icat edilirse bunu kötüye kullanmak isteyen çok kişi olacak belki icat eden kişi bile kendini bundan korumalıdır
Silhoamız iyi anlatmış fakat şöyle bir terslik var zamanda yolculuk yapanların zamanı yavaş akacak ve genç kalacaklar dünyadaklerinkiyse hızlı geri dönüklerinde dünyadakiler tamamen yokolmuşsa ne olacak yada sadece yiyip içip oturmuşlarsa gelecek diyebirşeyolmayacak ,olacak fakat tarih olarak içi boş bir gelecek ben buna zamanda ylculuk değil akışın yavaşlatmak derim
YanıtlaSilZAMAN YOLCULUGU YAPAM BİRİ İCİN DÜNYADA ZAMAN YIZLANAK SADECE YOLCULUK YAPAN KİŞİ BUNU BİLİCEK DÜNYADA ZAMAN AYNI İLERLİCEK DÜNYADAKİLERE GÖREDE YOLCULUK YAPAN KİŞİ COK HIZLI OLARAK GÖRÜLECEK
Silzamanda geçmişe gidememek sadece geleceğe gidebilmek bencede kesinlikle daha mantıklı.geçmişte kendimizle karşılaştığımızda bilincimiz yada ruhumuz yada artık ne dersek buna hangimizde olacak ?gelecekte kendimizle karşılaşma riskimiz yok çünkü biz yolculuk yaptığımız andan itibaren yok olmuş oluyoruz ve sadece geleceğe giden bedenimiz var oluyor.yani gelecekte bana ne oldu die bakma şansımızda kesinlikle yok.bu sadece ufak bir ayrıntı tabi.ayrıca geçmişe yolculukta bir sürü içinden çıkılamaz paradoks varken geleceğe yolculukta bu yok.mantıksız gelen hiç birşey olmadığı için ben kesinlikle geleceğe gidişin var olacağına inanıyorum.
YanıtlaSilBeyler Bayanlar size birşey söyliyim zamanda yolculuk şuan teoride ama bundan sadece 400-500 yıl sonra zamanda yolculuk elbette bulunur ama bu hep gizli kalır mantıklı düşünün size zamanda ileri veya geri gitme şansı verildi siz bu şansı tüm dünyayla mı paylaşırdınız yoksa kendinize mi saklardınız düşününnnn.Siz şuan kendiniz çalışın zamanda yolculuk için neden bir adama inanıyorsunuz ki neden kara delik tam yapısı öğrenilip bu kullanılmasın bence kara deliğin tam yapısı bulunup zamanda hem ileri hem geriii heryere gitmekkk mümkün
YanıtlaSilTek Kelime Mümkün Olmamiz İçin Çoooook Büyük Bir Güç Kaynagina İhtiyacimiz Olması Gerekiyor ki ! Buda Biraz Mümkün Olabilir Genelikle Ya Gezegenlerde Karşimiza Çikarsa Bu Büyük Güç ?? Işık Hızından Daha Fazla Hız Yapabilirsek :)) Mümkün Ancak Ozaman Olabilir Sadece Sadece Tek Gereken Kaynak O Kaynakta Işık Hızından Daha Fazla Hız Yapması Eger Öyle Bİr İmkan Varsa :D Birtane Koltuk Bide O Güç Kaynagini Çaliştiran Dügme Veya Bir Kol :D tamam Şimdi Hazirsiniz Basarsiniz Dügmeye Işık Hizindan Daha Fazla Giderek Daha Fazla Hız Yaparsiniz :D Ayrıca Bi Yöntem Daha Var Kara Delikler Kara Delikler Evrenden Biryere Seyehat Edebilicegini Düşünülmüştür ! :D Ama İçine Giremeyiz Çünki Boguluruz İçine Giren Hiç Bir Canli Veya Varlik YokOlmadan Kurtulamamiştir O Yüzden Mümkün ama Kısıtlamalar Var :D İnsanoğlunun Gelişmesi Ve Üst Seviyeye Kadar Çikmasi Gerekiyor Mesela Bir oyunda :D Seviye Atlarsiniz Size Özel Güçler Ve Özel Silahlar Verir Bunun Gibi Düşünün Biz Seviye Atladikça aletlerimiz teknolojimiz egitimimiz Zekamiz Gelişiyor :))
YanıtlaSilGüzel makale!
YanıtlaSilZamanda yolculuk ile ilgili sade ve anlaşılır bir paylaşımda bulundum. Beklerim...
www.fikirdak.blogspot.com.tr
peki zamanda nasıl durabilirz veya zamanı nasıl durdurabiriz.
YanıtlaSilZamanı durdurmak aynı anda hem gelecek hem de geçmiş ile oynanmasıyla bence mümkün. Ama bu beni teorim. Zaman yolculuğuna gelecek olursak eğer geleceğe güçlü bir kaynakla gidebiliyorsak ters bir güç kaynağıyla geçmişe gidebilmekde mümkün olmalıdır.Işık hızına yakın bir güç kullanmamız gerek bunun içinde atom bombalarında kullanılan malzemelerle aynı güçteki birimler kullanılırsa güç kaynağını arttırmış oluruz. Bu benim teorim daha 13 yaşındayım ama zamanımı bunlarla harcıyorum arkadaşlarım ise bana gülüyorlar. Okulda derslerim iyi değil ama fen ile uğraşmayı deneyler yapmayı seviyorum. İnsanların genetikleriyle ilgili teorilirimde var bunlara kafa yoruyorum. UNUTMAYIN KAFANIZA BİR ELMA DÜŞMESİNİ BEKLEMEYİN ELMA AĞACINI SALLAYARAKDA O ELMAYI DÜŞÜREBİLİRSİNİZ ;)
YanıtlaSilbu imkansiz birsey. isik hizina ulasan bir madde yanar yuze hacmi ne kadar genisse o kadar hizli yanar . bu ancak izole edilmis bir ortamda kutlesi ihmal edilebilecek kadar kucuk bi parcacik icin mumkun olabilir ki buda zaman yolculuguna girmez isinlanmaya girer. bunu nikola tesla zaten basarmisti
YanıtlaSilAşırı şekilde beyin yakan konular. Kuantum fizikçisi olmayı dusunmeye başladım son zamanlar. Biraz karmaşık geliyor. Bazı gezegenlerde günlerin dünya günlerine kıyasla daha yavaş veya hızlı aktığını biliyoruz. Belki de zaman sadece insanların uydurduğu birşey olabilir. Zamanı sadece insanların yaşlanmasiyla veya bazı yerlerin değişime uğramasıyla ölçüyor olabiliriz. Ancak zamanı nasıl kontrol altına alabiliriz hicbir fikrim yok. Boyle şeylere kafa yormaya bayiliyorum. Allah (C.C.) muhakkak evrendeki herşeyi belli bir düzen içinde yaratmıştır. Zaman muhakkak bir düzen içindedir. Belki mümkündür ama belki değildir, ancak ben zamana karisilmamasi yönundeyim. Zira mümkün olduğunda yolculuk yaptığımızda yapacağımız en küçük bir hareket karmaşaya sebep olabilir. Belki bir adim , belki çıkardığımız bir ses, herşey olabilir. Zaman akışına bırakılmalıdır. Sırrı cozulebilir, ancak burnumuzu sokmamaliyiz bence.
YanıtlaSilGeleceğe gittiğinizde, geleceğe gitmiş olursunuz.
YanıtlaSilYani günümüze bidaha gelemezsiniz.
Dolayısıyla gelecekten geçmişe (günümüze)
birşey getiremezsiniz.(bilgi dahil)
Gelirseniz geçmişe yolculuk etmiş olursunuz buda imkansızdır !
(nedenlerin sonuçlardan önce gelmesi)
Kafama takılan geleceğe gittiğimizde oradaki siz;
oradamı olacak yoksa olmayacak mı ?
Bence olmayacak...
BBC Türkçe'deki bu konu ile ilgili yer alan bir haberde, bazı felsefecilerin "Dede Paradoksu" diye adlandırılan ve geçmişe yolculuğu imkansız kılan teoriye karşı savundukları iki teoriden bahsediyor. Birincisi; geçmişe giden kişinin dedesini vuramayacağını, silahının tutukluk yapacağından; ikincisi ise paralel bir evrende alternatif bir zamanın oluşacağını ve gerçek zamanın değişmeyeceğini söylüyor. Ben ise, kendi adıma şöyle bir olasılık düşünüyorum; tıpkı bir video oyununun veya bir filmin içine girmiş gibi, geçmişe, geçmişteki olay ve insanlara müdahale yetimizin olamayacağı sanal bir zaman dilimi içerisinde geçmişe seyahat edilebilir. Yani, ne oradaki insanlar bizim varlığımızdan haberdar olabilir, ne de biz onlara dokunabiliriz. Bir nevi hayalet gibi oluruz. Fakat, bu şekilde dış dünyadan bütünüyle soyutlanmış biçiminde(yok hükmünde) geçmişte varolabilmemiz, nefes alabilmemiz için de, özel bir oksijen düzeneği geliştirilmesi gerekir. Çünkü dış dünyayla etkileşim mümkün olmadığı gibi oradaki havayı da solumamız mümkün olmayacaktır. Bazılarınıza saçma gelebilir ama; 100 yıl öncesine gidip bugünkü teknolojiden o zamanın insanlarına bahsetseniz onlar da sizin saçmaladığınızı düşünmez mi?
YanıtlaSilZamanda yolculuk için enerji gerekir diyorsunuz bencede doğru falat enerjinin bulunması zor enerjiyi uzakta değil yakında aramamız gerek bence bu enerjiye bir insan sahip sadece çalışmamız lazım insan beyninin yanlış hatırlamıyodam yüzde onunu çalışsa uçabilecek tamammnı çalıştırınca yapabileceklerini bir düşünün tüm özelliklerimizi daha iyi hale getiririz bazı üniversiteler parçacık hızlandırıcı adında bir çalışma başlatmış eğer bir daire içine 2 nesne belirli ve yüksek bir hızda çarpışırsa zaman yolculuğu olabileceği söyleniyor soru şu bir insan nasıl o kadar hızlanabilir bir cihaz yada insan enerjisini geliştirmekle olabilir bu okuduysanız yorum yazın lütfen
YanıtlaSilher şey mümkündür,sırf kendiniz yapabilecek güçte olmadığınız için ihtimalleri sınırlandırmak fazlaca saçma.konu hakkında hiçbir fikriniz olmadan saçma sapan yorumlar yapmayın.
YanıtlaSilBen 21 yüzyıl veyahut daha önceden zamanda yolculuğun bulunmuş olup gizli tutulduğuna inanıyorum. O kadar bilimsel veriler çıkartılmış yani bunca şey sadece birer veri olarak kalmamıştır sanıyorum.
YanıtlaSilzamanda yolculuk mümkün olsa..geleceğe giderdim çünkü geçmiş hiçbişi kazandırmaz bana.. geleceğe gidip spor bahis sonuçlarını arşivleyip tekrar günümüze gelerek Bahisten dünyanın en zengin adamı olurdum :D
YanıtlaSilBonibonn Argg'a katılıyorum.Zaman Yolculuğu bulundu ve aramızda turistler bulunuyor ama hiç bir şeye müdehale etmeden ve kendilerini belli etmeden...Bunları denetleyenlerle yolcculuk yaptıklarını düşünüyorum.
YanıtlaSil