27 Eylül 2013 Cuma

Bilim “Bilmek istiyorum” ile başlar.

Bilim “Bilmek istiyorum” ile başlar.

“Bilmek” öylesine doğal ve o kadar açıktır ki, onun ne anlama geldiğini tanımlamaya çalışmak biraz garip gelebilir. Aslında, “bilmek” derken neyi kastettiğimizi açıklamak aşırı şekilde karmaşık olabilir, çünkü pek çok anlamı vardır.

Eğer bütün eş anlamlı kelimeleri sıralarsak, “bilmek” kelimesinin aynı zamanda, bilgi sahibi olmak,anlamak, okumak ya da görmek, hissetmek, değerlendirmek, tanımak, düşünmek, analiz etmek, pratik yapmak ya da uzmanlaşmak anlamlarına da gelebileceğini görürüz.

Birisini “tanımak” (“bilmek”), o kişiyle (kişisel olarak ya da başarılarından dolayı) tanıştığımız, o kişiyi bir grup insan içinde tanıyabildiğimiz ve o kişinin varlığından haberdar olduğumuz anlamına gelir. Ama
bir insanı gerçekten tanımak için, o kişiyi, davranışlarını ve tepkilerini tahmin etmenin yanı sıra, onun kişiliğini başkalarına tarif edebilecek derecede iyi anlayacak kadar yakından tanımak zorundasınızdır. Bir nesneyi, gerçeği ya da fenomeni “bilmek”, onu görsel ve fiili olarak tarif edebilmek, çevresindeki diğer nesnelerle nasıl bir etkileşimde bulunduğunu açıklayabilmek ve çevresini nasıl etkilediğini ve bunun karşılığında onun nasıl etkilendiğini anlatabilmek anlamına gelir.

Bilim kapsamında “bilmek”, merakı, en dürüst şekilde gerçeğin farklı özelliklerini belirlemek, birbirinden ayırt etmek ve tanımlamak için gözlem yapmayı ve yeterli bilgi ve istihbarat toplamayı deneyimlemek
demektir. Bu gerçeklik hakiki, sanal, somut, doğal, yapay, soyut, fiziksel ya da metafiziksel olabilir. Ve merakı deneyimlemek, bilgiyi doğurur.
Büyük sıklıkla bilgi, mantığı kullanmayı ve eninde sonunda akla yatkın argümanlar geliştirmeyi mümkün kılar.

Herkes tarafından bilinen gerçekler nelerdir? Ve bunlar, bilimsel gerçeklerden ne anlamda farklıdırlar?
Pratikte “bilmek”, sorular sormayı, şüphe duymayı ve olguları, nesneleri ve fikirleri kontrol etmeyi gerektirir.


Ama sorgulamanın farklı dereceleri olabilir. Günlük hayatta, etkileşim içinde olduğumuz nesneler, bize anında ve somut deneyimler kazandırırlar. Ama otomatik olarak – düşünmeksizin – gördüğümüz, dokunduğumuz, kokladığımız, tattığımız ve işittiğimiz şeyler aracılığıyla edindiğimiz ilkel duyularımız, gelenekte kök salmış gerçekliklerle ilgili bir grup dolaysız, belirgin ve aşina olduğumuz yanıtlar verir.
Bu, aynı zamanda herkesçe bilinen, akla uygun, birincil ya da anında bilgi de denilen, günü gününe bilgidir. Sağladığı açıklamalar, çoğunlukla ağızdan ağıza geçen gelenekten kaynaklanan geniş bildirimlere dayalıdır. Bu açıklamalar, sorgulanmaksızın kabul edilirler. Bunlar, genellikle çabuk yapılan ve kabataslak genellemelerdir. Basit gözlemlere dayanırlar: güneşin doğduğunu ve battığını söyleriz;
gökyüzünün çok “yüksekte” olduğunu görürüz. Herkesçe bilinen bilgiler, bir şeyleri değiştirmeyi amaçlamaz.
Herkesçe bilinen bilgileri nasıl oluştururuz?
Herkes tarafından bilinen bilgilerimizi, hayatımız boyunca raslantısal karşılaşmalarla ediniriz. Bunların birçoğu, hiç bir evrime uğramaksızın nesilden nesile geçer.
Herkes tarafından bilinen bilgilerimiz, çevremizle olan günlük ilişkilerimiz ve sahip olduğumuz kültürlerin evreni açıklama şeklinden doğar. Ailelerimiz, akrabalarımız, arkadaşlarımız, komşularımız, eşlerimiz, kabilemiz ya da toplumumuz tarafından yapılandırılır ve aktarılırlar. Yaşam biçimini, sevinçlerini, endişelerini, acılarını, gelecekle ilgili dileklerini, şu anı algılama şekillerini ve geçmişinden
ve geleneklerinden hatırladığı şeyleri paylaşan toplum, bizim sevgili insan toplumumuzdur. Ve herkes tarafından bilinen bu bilgiler, batıl inançları içerirler.
Herkes tarafından bilinen bilgiler kapsamında duyularımız aracılığıyla öğrendiklerimize gelince, doğaya insanınkilere benzeyen erdemler ve duygular, niyetler ve reaksiyonlar yükleriz.
Kabilemizin ya da toplumumuzun sahip olduğu herkes tarafından bilinen bilgilerin sınırlılığına rağmen, hayat bu bilgiler olmadan imkânsız hale gelirdi. Hiç durmaksızın mantığımıza uyarlamaya çalışıp, tereddüt edip, her zaman çok geç olduğunda bir karar veriyor olurduk.


Herkes tarafından bilinen bilgiler, her kültürde ve her uygarlıkta var olmuştur. Her birimiz, günlük hayatımızda ve diğer insanlarla olan etkileşimlerimizdeki herkes tarafından bilinen bilgilerle başlarız.
Bilim insanlarının kendileri de herkes tarafından bilinen bilgilerle başlarlar, ama sonunda bu bilgilerin ötesine geçerler.
Herkes tarafından bilinen bilgileri deneyimleyin
Herkes tarafından bilinen bilgileri görmek ya da deneyimlemek aşırı şekilde kolaydır. Örneğin, bir arkadaşınıza çok sıradan bir konuyla ilgili yeni edinilmiş bir bilgiyi verin: “Bazı Alman otobanlarında hız sınırını düşüren tabelalar varmış ve çalışmalar bunun sonucunda araçların akışının daha hızlı olduğunu olduğunu göstermiş.”
Genel olarak, dinleyicinizin ilk tepkisi, yeni bilginizi reddetmek ve kendi doğru bildiği şeyi savunmak olur – hız sınırını düşüren tabelaların, araçların daha yavaş akmasına neden olacağı – ki bu da herkes tarafından bilinen bir bilgidir.Derinlemesine bilgi?

Derinlemesine, sistematik ya da ikincil bilgi, gözlerimizin, kulaklarımızın, ağzımızın, burnumuzun ve dokunma duyumuzun vakit geçirmeksizin uyguladığı diktatörlükten ve bize hergün verdikleri “dur” ve “git” etkilerinden kendimizi özgürleştirmekle başlar.
Kişi o zaman, örneğin sıradan detaylara daha çok dikkatini vererek, ya da yeni boyutlar hayal ederek,bilgimizin detaylarını derinleştirerek ya da daha alışılmadık özellikler arayarak, daha sistematik bir şekilde gözlem yapmaya karar verir. Başka bir deyişle, görünürde olanın ve tekrarların ötesine geçeriz.
Sistematik bilgi, üstünde yeterince yürünmüş ve kolay erişilebilir yolların ötesine geçmeyi gerektirir.
Sistematik bilgi, eksiksiz olduğunu iddia etmez. Sorgulanmayı kabul eder. Yanıtlar, araştırma yaparak bulunur. 
Sistematik bilgiyle, olaylar, nesneler ve onların tanımları evrim geçirir.
Bilgi kanıt talep eder. Argümanları doğurur. Ortaya sorular atar. Hiçbir şey göz ardı edilmez. Bilgi, dün kabul ettiğini, bugün masaya tekrar yatırır. Bilineni olduğu kadar, bilinmeyeni de deşeler. Hiç bitmeyen bir arayıştır; tabuları ve gidilmesi yasak bölgeleri yoktur.
Sistematik bilgi bir yapıdır ve tadilattadır
Her gün çevremizden kaptığımız günü gününe bilginin tersine, sistematik bilgi müesseseler inşa eder.
Kişisel disiplin, hatta fedakârlık gerektirir. Öğrenim ve eğitim tesislerinde, adım adım öğrenilmelidir ve araştırmayla desteklenmek zorundadır. Öğrenim, içeriğinin gerekli tarafsızlık, gerçekler karşısında mütevazılık, sabır ve mahrumiyete katlanma tavırlarıyla aktarılmasını garantileyen bir pedagojiyi takip etmelidir.
Bazen, sistematik bilginin konuştuğu dil, günlük dilden farklı olan şifre kelimelerine sahip bir jargondur.
Sık sık, referanslar, diplomalar, başarılar, ödüller ve ... değerlendirme metodolojileri sunar.

Sistematik bilgiyi nasıl tanırız?
Sistematik bilgi, oluşturmayı, hayal etmeyi ve bilmediğimiz şeyleri keşfetmeyi amaçlar. Gelenekle yetinmez ve monotonluğa katlanamaz. Eleştirir. Kendi bakma, dokunma ve hissetme yöntemlerini yakından inceler ve sorgular. Ana enstrumanı mantıktır ve yüzeyselliği çürütür. Sistematik bilgi sürekli olarak, analiz etmek ve oluşturmak için dayandığı yaklaşımları kontrol eder. Sistematik bilgi, entelektüellere, sanatçılara, zanaatkârlara, “beynin çalışmalarının” eser sahiplerine ve bilim insanlarına aittir.
Aralarında Albert Einstein, Wolfgang Amadeus Mozart ve William Shakespeare olan bir bilim insanı, bir sanatçı ve bir yazar arasında herhangi bir benzerlik var mıdır? İlk bakışta hiç benzerlik olmayabilir. Ama yeniden bakın.
Her üçü de gözlem yaptılar, araştırıp incelediler ve çalışmalarıyla dünyayı derinlemesine tarif ettiler. Her üçü de, gördükleri ya da yaptıkları şeyleri, görmenin ve yapmanın olağan yollarıyla yapmayı reddettiler.
Üçü de kendi alanlarında bilginin yeni seviyelerine ulaşmaya çalıştılar.
Ama onların bilgi stillerinin hepsini aynı kefeye koymak akla yatkın mıdır? Aslında, onların değişik bilme
yöntemleri arasında farklılıklar vardır ve bilimsel bilgi kendine özgü acayiplikler barındırır

 Bilgiyi sistematize etmenin yolu olarak bilim
Bilimsel bilgiye giriş
Bilim, tıpkı sanat gibi, sistematik bilginin bir formudur, ama ikisinin arasında çok önemli farklılıklar vardır. Sanatta, bilginin sistematize edilmesi, kişisel tercih, güzellik ya da estetik kriteri ya da duygulara dayanır. Büyük sanatçılar ve entellektüel başarıların yaratıcıları, hayal edilen ve tamamıyla kurgusal olan ve insanların gözlerine gözükmeyen gizli mesajları arayarak ve ileterek, ilk izlenimlerin ötesine giderler.
Sadece, yeterli uzmanlıkla donanmış bir insan gerçek bir sanat çalışmasının anlamını çıkarabilir. Sadece, şekilleri, sembolleri, üretim yerleri ve üretildikleri dönem ile belli bir stili tanıyabilen insanlar bunun ne anlama geldiğini kavrayabilirler. Beynin ürettiği çalışmalar sübjektiftir. Onları üretenlere sıkı sıkıya bağlı ve bağımlıdırlar.
Bilimde ise, sistematizasyon farklıdır. Eğer sanat bir zevk meselesiyse, bilim de doğanın gerçeğe uygun tanımını üretme işidir. Burada “sistematize etmek”, sübjektivizmi reddederek, kendi tercihlerini bir kenara koyarak ve kendini resmin dışında tutarak derinleştirmek, tartmak, ölçmek, zamanlama yapmak,
tartışmak ve mantıksal olarak yapılandırmak anlamına gelir.
Bilimi nasıl tanırız?
Bilimsel bilgi, içinde yaşadığımız doğayı ve evreni, bilinen somut ve tarafsız unsurlar aracılığıyla anlamayı amaçlar.
Bu tür bir bilginin kendine has kuralları vardır. Bilim insanları, mantığa dayalı gerekçelere dayanarak bildirimlerde bulunurlar. En mükemmel bilimsel
yaklaşım göstermedir. Gösterme, net ve boş olmayan bir ispattır. Bilimde “gösterme” aynı zamanda, bir fenomeni gösteren ve sebep – sonuç ilişkisini kuran bir laboratuvar deneyi gibi tatbiki bir şey de olabilir.
Bir gösterme, sonuçları büyük bir kesinlikle gösterir ve tahminlere yol açan genellemeleri mümkün kılar. Dine yakınlıkları ile argümanları kazanmak için otoriteyi kullanan ve asıl olarak olayların “neden?”ini
sorgulayan eski bilimlere kıyasla, modern bilimdeki durum budur.
Bilimsel metod
Bilimsel metodu tarif etmeye başlamadan önce, dünyayı anlamak için başka hangi metodlar olduğuna bir göz atalım.
Dünyayı anlamak için bilimin yanısıra başka neler var?
İnsanoğlu doğayı kavramak ve insanların nasıl davrandığını açıklamak için dayanılmaz bir istek duymuştur. Pek çok yaklaşımın arasında, din bazı yanıtlar sağlamıştır. Din, gerçeği aramanın bir yolu olarak görülmüştür. Din, “Biz kimiz? Neredeyiz? Nereye gidiyoruz? Hayatın amacı nedir?” gibi soruları yanıtladığını iddia eder. Günümüzde hâlâ, büyük dinlerin her birisi, evrenin yaratılışından sonuna kadar
bir vizyon sunarlar.
Din bazen bilimle aynı fikirde olmaz. Din tarafından onaylanan bir gerçekten farklı bir gerçek önerdikleri için suçlu bulunan bilim insanlarına ait iyi bilinen durumlar vardır. Örneğin, Kopernik ve Galileo Katolik Kilisesi tarafından mahkûm edilmişlerdi, çünkü dünyanın bir küre olduğunu ve evrenin merkezinde olmadığını söylemişlerdi.
Dünya’nın anlaşılmasına başka bir yaklaşım da, otorite argümanıdır. Esas itibarıyla, eğer ünlü ve prestijli bir Yunan düşünür bir konu hakkında bir şey söylediyse, bu söylediği şeyin sonsuza kadar geçerli olduğu düşünülürdü. Bu durum, Eflatun, Aristo ve Pythagoras gibi büyük filozoflar, ya da Hermes Trimegistua gibi büyük mistiklerde görülmüştür.
Günümüzde, toplumlarımızda dünya vizyonlarını öneren büyücüler, şifa vericiler ve dervişler var.
Bunların pek çoğu, kendi muhitlerine ait ampirik ya da mistik bir bilgiye inanıyorlar. Diğerleri, bazı batıl inançları ve ilüzyonları takip ederken, yine bazıları paralel bilgi sistemleri geliştiriyor.
Bilimsel metod ,adından da anlaşılacağı üzere bilimsel bir hedef doğrultusunda belirlenen ve adım adım takip edilen,izlenen yoldur.


Bilim nasıl işler?
Esas itibarıyla, modern bilim bilgiyi aşağıdaki basamaklar aracılığıyla kurar:
a. Gözlem
b. Deneyler
c. Açıklama
d. Genelleme ve tahmin
a. Titiz gözlem
Gözlem yapmak, aşağıda sıralanan basamaklardan adım adım ilerlemek demektir:
• Olguların dikkatli bir şekilde gözlemlenmesi.
• Kişisel fikirlerin bir kenara konması.
• Spekülasyonları ve önceki bilgileri terk etmek.
• İnançları, önyargıları, beklentileri ve hırsları terk etmek.
• Mantıksal sorular sorulması.
• Hipotezler önermek.
b. Dikkatli deneysel olgu kontrolü
Olgu kontrolü, uygun metodlar ve araçlara sahip deneyler aracılığıyla yapılır. Buradaki amaç,
gözlemler ve olguların doğruluğunu kontrol etmek ve bu gözlemler ve olgular arasındaki ilişkileri
göstermektir. Deneysel olgu kontrolü, aşağıdaki noktaları gerektirir:
• Gözlemlerin farklı durumlarda ve farklı kişiler tarafından tekrar edilmesini.
• Otoriteye boyun eğmeksizin, sonuçların cehalet üzerinde zafer kazanmasını.
• Sebep ve sonuç arasındaki şüphe götürmeyen ilişkilerin gösterilmesini.
• Sonuçların, net ve belirsizlik taşımayan bir şekilde gerçeği teyit etmesini.
• Sonuçların ilüzyonlardan arınmış, gerçeğe uygun bir doğrulamasının yapılmasını.
c. Dikkatli açıklama
Bilim insanları açıklama yaptıklarında, aşağıdaki maddelere uymak zorundadırlar:
• Daha önceki çelişen gözlemleri tartışmak.
• Yeni gözlemler ile eski gözlemler arasındaki ilişkileri göstermek.
• Belli bir sebebin neden belli bir sonucu olduğunu açıklamak.
• Argümanla ilgili bir hata olmadığından emin olmak.
d. Mantıklı bir şekilde genelleme yapmak ve tahminde bulunmak
Bir bilim insanı, ancak belli bir sayıda doğrulanmış olgu keşfedildiğinde, akademik terminolojiyi
kullanmak için genelleme ve tümevarım yapma aşamasına ilerleyebilir. O zaman, aşağıdaki
maddeleri takip eder:
• Gözlemleri genellemek.
• Gösterilen olguların gerçeği tanımladığını kabul etmek.
• Benzer durumlar için de geçerli olacak kanunlar ve kuramlar geliştirmek.
• Olguların ve bunların ilişkilerinin evrimini, gelecekteki durumunu ve şeklini tahmin etmek.



Bilim ne değildir?
Bir bilim insanı olmak için gerekli olan titiz eğitim ve bilim metodlarının özel dili, bilimi, kabul edilmiş bir kaç estetin kendine özel alanı haline getirmiştir. Bilim, diğer bütün bilgi formlarından daha üstün olan, büyüleyici ama aynı zamanda zor olan özel bir tür bilgi haline gelmiştir, özellikle de gerçeğin daha yakınına ulaştığı ve gerçeği modern dünyamızı şekillendirecek kadar farklı bir kalıba soktuğu için.
 Bilim, sağlığı, iletişimi, barınmayı, enerjiyi, ziraati, savaşı ve hayatın kendisini muhteşem bir şekilde yeniden şekillendirmiştir.
Modern bilim, bütün problemleri çözebilecek her derde deva bir şey ya da bir sihir kitabı değildir.
Esrarengiz ve büyülü metodlar kullanmaz. Her ne kadar bazı deney sonuçları çalınma korkusuyla gizli tutulsa da, bilimsel metodlar bir sır değildir. Hiç bir şekilde geleneğe dayanmazlar. Eğer herhangi bir geleneğe bağlı kalıyorlarsa da, bu, gelenek haline gelebilecek herşeyi yok etmek içindir.
Yavaş yavaş her yere giriyor ve eskiden tanrılara ait olan gücü onlardan alıyor gibi görünse de, bilim bir din değildir ve bilim insanları da bir mezhebin rahipleri değillerdir. Gerektirdiği büyük ve maliyetli alt yapısı, bilimi bazı uluslara özel hale getirmiş gibi görünüyor olabilir, ama bilim insanları sadece belli bir ırk, cinsiyet, yaş, din, ten rengi ya da gelir kesiminden değildirler.
Bilim gerçeği arasa bile, bilimsel sonuçlar mutlak gerçekler ya da kutsal emirler değildir; bilim insanları asla sona ermeyen bir arayış içindedirler ve kendi gerçekleri onları asla tatmin etmez. Hatta sonuçların yayınlanması, diğerlerinin onun doğruluğunu kontrol etmeleri için bir davettir.
İnsani bir çaba olan bilimin kendine ait zayıf yanları vardır. Hatalar, hatta sahtekârlıklar olur. Bazı deneyimler karaborsaya düşer, sonuçlar uydurulur. İçinde yaşadığımız dünya, rekabetlerle, hırslarla, ilüzyonlarla ve kirli hilelerle dolu, özellikle de şunu ya da bunu ilk kimin icat ettiği konusunda. Ama bilimin eşsiz gücü - ve onu her şeyden farklı kılan şey – hataları takip etme ve onları daha kapsamlı deneylerle düzeltme yeteneğidir.



Bilimin sınırları

20. yüzyıl, bilimin insanlığın kendi kendisini yok etme yetisine olduğu kadar, insanın aydaki ayak izlerine yol açan zaferine de tanıklık etti.
20. yüzyılın ilk yarısında, soy geliştirilmesi bilimi (öjenik), insanoğlunu seçici üreme aracılığıyla geliştirmenin yollarını aradı, ki bu da zihinsel özürlü insanların kısırlaştırılmasına gerekçe oldu. 2. Dünya Savaşı sırasında, gelmiş geçmiş bilim insanlarının en ünlülerinden biri olan Einstein’ın dehasının korkutucu yan ürünleri olan atom bombaları, Japonya’daki Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atıldı.
Günümüzde, biz gezegenimizi yaşanmaz hale getirmenin eşiğindeyken, bilişim ve internet özel hayatı tehdit ediyor.
Evet, bilimin karanlık ve endişe uyandıran bir yanı da vardır.


4 yorum:

  1. bu yorumları onaylamak için tek tek okuyormusunuz hocam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ,okuyorum.Çok da hoşuma gidiyor yorumlarınız.

      Sil
  2. Barış Müren27 Eylül 2013 11:45

    ağbiler ablalar çok güzel paylaşım teşekküyley

    YanıtlaSil
  3. Liseliyim , liselisin , liseliler . blogspot

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...