Bilim
“Bilmek istiyorum” ile başlar.
“Bilmek”
öylesine doğal ve o kadar açıktır ki, onun ne anlama geldiğini tanımlamaya
çalışmak biraz garip
gelebilir. Aslında, “bilmek” derken neyi kastettiğimizi açıklamak aşırı şekilde
karmaşık olabilir, çünkü pek
çok anlamı vardır.
Eğer
bütün eş anlamlı kelimeleri sıralarsak, “bilmek” kelimesinin aynı zamanda,
bilgi sahibi olmak,anlamak,
okumak ya da görmek, hissetmek, değerlendirmek, tanımak, düşünmek, analiz
etmek, pratik yapmak ya
da uzmanlaşmak anlamlarına da gelebileceğini görürüz.
Birisini
“tanımak” (“bilmek”), o kişiyle (kişisel olarak ya da başarılarından dolayı)
tanıştığımız, o kişiyi bir grup
insan içinde tanıyabildiğimiz ve o kişinin varlığından haberdar olduğumuz
anlamına gelir. Ama
bir
insanı gerçekten tanımak için, o kişiyi, davranışlarını ve tepkilerini tahmin
etmenin yanı sıra, onun kişiliğini
başkalarına tarif edebilecek derecede iyi anlayacak kadar yakından tanımak
zorundasınızdır. Bir
nesneyi, gerçeği ya da fenomeni “bilmek”, onu görsel ve fiili olarak tarif
edebilmek, çevresindeki diğer
nesnelerle nasıl bir etkileşimde bulunduğunu açıklayabilmek ve çevresini nasıl
etkilediğini ve bunun
karşılığında onun nasıl etkilendiğini anlatabilmek anlamına gelir.
Bilim
kapsamında “bilmek”, merakı, en dürüst şekilde gerçeğin farklı özelliklerini
belirlemek, birbirinden ayırt
etmek ve tanımlamak için gözlem yapmayı ve yeterli bilgi ve istihbarat
toplamayı deneyimlemek
demektir.
Bu gerçeklik hakiki, sanal, somut, doğal, yapay, soyut, fiziksel ya da
metafiziksel olabilir. Ve merakı
deneyimlemek, bilgiyi doğurur.
Büyük
sıklıkla bilgi, mantığı kullanmayı ve eninde sonunda akla yatkın argümanlar
geliştirmeyi mümkün kılar.
Herkes tarafından
bilinen gerçekler nelerdir? Ve bunlar, bilimsel gerçeklerden ne anlamda
farklıdırlar?
Pratikte
“bilmek”, sorular sormayı, şüphe duymayı ve olguları, nesneleri ve fikirleri
kontrol etmeyi gerektirir.